Gönderen Konu: YEREL SÖZLER(1) (A- L)  (Okunma sayısı 27013 defa)

is

  • Ziyaretçi
YEREL SÖZLER(1) (A- L)
« : Eylül 14, 2008, 03:22:51 ÖÖ »
YEREL SÖZLERDEN/ AĞIZLARDAN ÖRNEKLER (1) (A- L)

A

www.koseyazilarinayorumlar.com

Aaba direği: Köy konağının çatısında, ortadaki en uzun ve kalın direk (Çankırı)

Aacu: Ağabey (Ordu)

Aahorda: İşte şurada, aavorda (Ordu)

Aalenmek: Dalga geçmek (Kırşehir)

Aananmak: Eşek/ at/ katırın yerde sırtlarını kaşık için yuvarlanmaları (Çankırı)

Aarı: Bu sebeple, vasıtasıyla, yoluyla, aari (Çankırı- Söylediğin sözden aarı kızdı.)

Aari: Bu sebeple, vasıtasıyla, yoluyla, aarı (Çankırı)
              Bu sebeple, vasıtasıyla, yoluyla (Ordu- Ameleler geçi yolundan aari gittiler)

Aatık: Artık, bundan sonra (Bolu)

Aavorda: İşte şurada, aahorda, (Ordu)

Ab- hava: Meteoroloji, (mecazi anlamda) atmosfer (Azerbaycan- Ab- hava  bugün yağış bildiriyor./ Evin ab- havası bozuk )

Aba: Kıldan örülmüş kalın kumaş ve bu kumaşdan yapılan elbise, abla (Çankırı)
   Ana, anne (Ahıska) (Bayburt) (Kars)
   Büyükanne, anne (Erzincan)
   Amca hanımı (K.Maraş)
   Abla (Erzurum)

Abad: Zenginleşmiş, güzelliklere kavuşmuş (Çankırı)
   Rahat, konforlu (Azerbaycan)   
   Gelir (Kars)

Abad olmak: Zengin olmak (Çankırı) (Giresun)
   Gelirden memnun olmak (Kars)

www.koseyazilarinayorumlar.com

B

www.koseyazilarinayorumlar.com

Babal: Vebal (Çankırı- Babalı boynuma olsun: Vebali benim üzerime olsun)

Babayattı:Keşke yapmasaydı (Sinop)

Babılcan: Domates (Konya)

Babukko: Mahalli yemek (Erzincan)

Baca: Toprak dam (Erzurum)

Bacagaşı: Evlerde bulunan ocakların üzerindeki raf (Çankırı- Kibrit bacanın gaşında. Getiriver.)

Bacı: Kız kardeş (Erzurum)

Bacılık: Kızlar arasında çok yakın iki arkadaşın bu yakınlıklarını kardeşlik ile özdeşleştirmek için birbirlerine verdikleri ad (bkz. gardaşlık)Diyarbakır)

Baççık: Öpücük (Erzincan)

Baççıldatmak: Ağzını şapırdatarak yemek (Erzincan)

Babo: Baba (Adıyaman)

Baboş: Yiğit, delikanlı, çocuk ve gençlere sevgi ifade eden hitap (Elaziz)

Babuç: Ayakkabı, pabuç (Çankırı) (Denizli)

Baca: Soba borusu çıkışı (Çankırı)
   Evin tavanı (Gümüşhane);
   Evlerin üst kısmına    konulan küçük pencere (Kars)

www.koseyazilarinayorumlar.com

C

www.koseyazilarinayorumlar.com

Caara: Sigara (Çankırı)

Caba: Toprak yemek kabı, güveç, göveç (Çankırı)

Caacur: Fermuar (Bolu)

Cadaloz: Geçimsiz, bulaşık kadın, çirkef (Çankırı) (Giresun)

Cadi: Yağcı, insanlara yağ yakan kimse (Kars)

Cafcaf yanmak: Havanın çok sıcak olması (Adıyaman)

Cafcaflı: Göz alıcı renkli entarilik, boyama, v.b. (Çankırı)

Cağ: Peynir, salça, yoğurt süzme torbası (Ankara);
   Örgü şişi, parmaklık (Erzincan)
   Cağ kebabı/ örgü şişi (Erzurum)
   Örgü yapılan demir çubuk (Gümüşhane);
   Şiş ya da mil (Kars)

Cağara: Sigara (Çankırı)

Cahal: Cahil, bilinçsiz (Çankırı) (Giresun)

Cahdetmek: Azmetmek (Giresun)

Caht: Gayret, çaba (Giresun)

Calak: Ham karpuz (K.Maraş)

Calay: Kulağı duymadığındankonuşamayan kimse (Sinop)

Calgaza: Atılgan, şirret (Erzurum)

www.koseyazilarinayorumlar.com

Ç

www.koseyazilarinayorumlar.com

Çaa: Eski evlerde duvarda dolap içine gizli banyo dolabı, hamamlık (K.Maraş)

Çaaşak: Taşlı tarlalardan toplanan taşların oluşturduğu taş yığınları, çağşak (Çankırı)

Çabıt: Bez, kumaş parçası (Kayseri)

Çağ: Evlerde pis suların aktığı çukur (Karaman)

Çağa: Benek (Adıyaman)

Çağa: Çocuk (Elaziz)

Çağam: Yavrum, çocuğum (Elaziz)

Çağıl: Bağ sınırındaki taş yığını (Denizli)

Çağlak: Küçük şelale (K.Maraş)

Çağulgun: Esintili yağan yağmur, yağmurun sızması, çavgun (Giresun)

Çağşak: Taşlı tarlalardan toplanan taşların oluşturduğu taş yığınları, çaaşak (Çankırı)

Çakal yağmuru: Aniden bastıran kısa süreli yağmur (Giresun)

Çakıl: Ufak taşlar topluluğu (Çankırı)

Çakıldak: Çok kuru; nohutun işe yaramaz kuru taneleri (Burdur)

www.koseyazilarinayorumlar.com

D

www.koseyazilarinayorumlar.com

Da: Anlamı güçlendiren ek (Giresun)

Dabak: Bir hayvan hastalığı (Kars)

Daban: Sürülen toprağın keseklerini kırıp düzlemek için traktör arkasına bağlanan kalın ve ağır tahta, tapan (Çankırı) (Kars)

Dabanlamak: Daban çekmek (Çankırı)

Dacik: Ermeni (K.Maraş)

Dadağ: Yemek (Bayburt)

Dadah: Çocuk yemeği (Gümüşhane)

Dadax: Ağabey, Kardeş (Kars)

Dadak: Şekerleme (Ankara) (Çorum)

Dadanmak: Bir yere devamlı gider olmak, ısrarla gitmek (Çankırı) (K.Maraş)

Dadda: Çocuk maması (Kars)

Dadduk: Sevimli, tatlı (Giresun)

Daflamak: Sıkılmak, dayfalmak (Karaman)

Dağnamak: Kınamak (Sinop)

Dahadı: Geciktirme!, hemen yap (Adıyaman)

Dahra: Et keseri, satır, tahra (Çankırı) (Çorum) (K.Maraş)

www.koseyazilarinayorumlar.com

E 

www.koseyazilarinayorumlar.com

Eebesüt: Un, yağ ve sütle yapılan ufak somun, (Ankara)

Ebcim: Eli işe yatkın (Denizli)

Ebcük: Zurna çalarken ağza alınan parçası (Sinop)

Ebdesük: Tuvalet, lavabo (Zonguldak)

Ebe: Babanne, anneanne, çocuk doğurtturan kadın, oyunu başlatan (Çankırı) (Denizli) (K.Maraş)    (Kayseri)

Ebeguşağa: Gökkuşağı (Giresun)

Ebegümeci: Şifalı bir bitki, ebemgömeci (Çankırı)

Ebelenme: Mayalanma (K.Maraş)

Ebelik: Geniş yapraklı bitki (Giresun)

Ebemgömeci: Şifalı bir bitki, ebegümeci (Çankırı)

Ebemguşağı: Gökkuşağı, alaim-i sema (Çankırı)

Ebil kabıl: Rastgele (Ankara)

Ebişmek: Çocuğun veya bir kişinin bir başkasının sırtına binmesi (Burdur)

Ebiştirmek: Birisinin sırta alınması, taşınması (Burdur)

Ebrimek: Erimek, eskimek (Giresun)

Ebür cübür: İpe sapa gelmez, gelişigizel (Ankara)

Eccük: Çok az, birazcık (Çankırı-Eccük beni dinler misin?) (Ankara) (Zonguldak)

Ecük cücük: Bozuk, çürük, işe yaramaz cinsten (Çankırı)    (Ankara)

Ecene: Iskarpele (Çankırı)

www.koseyazilarinayorumlar.com

F

www.koseyazilarinayorumlar.com

Fagaz: Bir armut türü (Giresun)

Faiz: Yüzde,(%) (Azerbaycan)

Fak: Fare kapanı (Burdur)

Faldır faldır: Gür yanan ateş (Ankara)

Faldırfış: Döküp saçan, savruk (Afyon)

Fanila: Kollu atlet (Giresun)

Fanti: İskambil (Kars)

Fanya: Gaz lambası çeşidi (Giresun)

Farfar: Şişeden yapılan gaz lambası (Giresun)

Farfara: Paçasız, yaşantısına dikkat etmeyen (Çankırı)
   Yalan, palavra (Ankara) (Çorum)
   Bir tür meşale (Giresun)

Farfarı: Çabuk kızan, sinirli (Kayseri)

Farımak: Bir şeyin, zararlı bir bitkinin temizlenmesi (Burdur) 

Farimek: İhtiyarlamak (Ankara)
   Hafiflemek, rahatlamak (Giresun)

Farş: İfşa (Adıyaman)

Farşa: Edepsiz kadın (Gümüşhane)

www.koseyazilarinayorumlar.com

G

www.koseyazilarinayorumlar.com

Gaari: Gayrı (Kayseri)

Gaari: Tamam, yeter (Aydın)

Gabahat: Suç, kabahat (Çankırı)

Gabalak: Gavlan’ın çiçek açıp kurumuş hali (Çankırı);
   Galdiriğe benzer bir bitki (Giresun)

Gabalaklı: Gösterişli  (Burdur)

Gaban: Bayır, yamaç (Giresun)

Gabirment: Kabir bekçisi (Afyon)

Gacaracı: Çıngarcı, sürekli uyumsuzluk gösteren (Burdur)

Gaccuk: Kadar (Giresun)

Gacır: Yaş fındık kabuğu (Giresun)

Gada: Dert, kaza, bela, başa gelmiş kötülük (Çankırı) (Giresun) (Gümüşhane) (K.Maraş) (Kars) (Kayseri) (Kırşehir)
   
Gadak: Kardeş, arkadaş (Sinop)

Gadan alem: Dertlerini ben üstüme alayım, dertlerinden kurtarayım (Kars)

Gadasını almak: Kederde bırakmamak, üzüntüsünü paylaşmak (Çankırı) (Giresun) (Gümüşhane) (K.Maraş) (Kars) (Kayseri) (Kırşehir)

Gadaşım: Kardeşim (Samsun)

Gadınbannağı: Madımak (Çankırı)

www.koseyazilarinayorumlar.com

H

www.koseyazilarinayorumlar.com

Ha: Anlamda kesinliği artıran bir nevi önek (Giresun)

Ha ya!: “Öyle değil mi?” anlamında kullanılan bir ünlem, he ya! (Sinop)

Hab: Komşuların birbirine ödünç süt vermesi (Ahıska)

Habi zılla: Oldukça (Afyon)

Haböle: Bu şekilde (Giresun)

Habu: Bu (Giresun )

Habura: Burası (Giresun)

Haburası: İşte burası (Çankırı)

Hacat: İhtiyaç, dilek, istek (Çankırı); İhtiyaç (Giresun)

Haccak: Güzel (Giresun)

Hacet: İhtiyaç, lazım olan şeylerin tümü (Çankırı)

Habar: Haber (Samsun)

Hacillenmek: Yaptığına pişman olmak (Kars)

Haçan: Madem, ne zaman, öyle ise (Giresun)
   Ne çabuk, ne zaman (Ordu)

Haçan ki: Ne zaman ki (Giresun) (Ordu)

Hadım: Hayaları şişmiş kimse, gavuç (Çankırı)

www.koseyazilarinayorumlar.com

I

www.koseyazilarinayorumlar.com

Iba: Nem, nemlenmek,  ıbalanmak (Giresun )

Ibalanmak: Nem, nemlenmek, ıba (Giresun )

Ibalı: Nemli, ıslak (Giresun)

Ibrık: Ağzı emzikli abdest alma/ el yıkama kabı, ibrik, ibrük, emzikli güğüm (Çankırı) (Giresun)
    (Kayseri)

Icığını cıcığını çıkarmak: İnce eleyip sık dokumak, cibertlemek (Çankırı)

Icık: Biraz (Kayseri)

Içcak: Hamam, sıcak (Çankırı) (Ankara) (Karaman)

Içcak çalması: Güneş çarpması (Çankırı)

Iğalama: Yavaş hareket etme (Karaman)

Iğıl ığıl: Yavaş yavaş (Çankırı- Iğıl ığıl içime akdı-Çok sevilen kişinin hareketinden hoşlanma ifadesidir.) (Ankara)

Iğınma: Bir işi zorlanarak yapma (Adıyaman)

Iğır ağır: Lafı geveleme (Karaman)

Ihı: İşte burada (Kayseri)

Ikıl ıkıl: Soluk soluğa (Çankırı- Yokuşu ıkıl ıkıl çıkıyo.) (Ankara)

Ikınma: Peklik olan kişinin sıkınarak def-i hacet etmesi (Çankırı)

www.koseyazilarinayorumlar.com

İ

www.koseyazilarinayorumlar.com

İbi: Hindi (Boyabat/ Sinop)

İbik: Tepe, en üst kesim (Ankara)
            Çeşme, musluk (K.Maraş)
            Kenar, köşe, uç taraf (Sinop)

İbrik: Ağzı emzikli abdest alma/ el yıkama kabı, ıbrık, ibrük, emzikli güğüm (Çankırı) (Giresun) (Kayseri)

İbrük: Ağzı emzikli abdest alma/ el yıkama kabı, ibrik, ıbrık, emzikli güğüm (Çankırı) (Giresun) (Kayseri)

İbte baştan: İlk baştan (Kayseri)

İcicik: Az, biraz, bir parça (Ankara)

İçerlemek: Yapılan yanlış harekete kızmak, hazmedememek (Çankırı)

İçi geçmek: Uyuya kalmak (Çankırı)

İçine yağlı: Çıkarcı, belli etmeden birikim yapan, başkasına yardım etmeyen (Burdur) 

İçirik: Birbirine karışmış paçavra (Ankara)

İçitmek: Ceviz, fındık gibi sert kabuklu meyvelerin içinin çıkartılması (Sinop)

İçlik: İç çamaşırı (Çankırı-fanila, külot, v.s.)
   Gömlek (Giresun)

www.koseyazilarinayorumlar.com

J

www.koseyazilarinayorumlar.com

Jile pekmezi: Bir pekmez çeşidi, Zile pekmezi (Giresun)

Juryal etmah: Titremek (Ahıska)

www.koseyazilarinayorumlar.com

K

www.koseyazilarinayorumlar.com

Kabakçı: Ordu’lu kimselere verilen ad (Giresun)

Kabran: İnce tahtalardan bükülerek, silindir biçiminde yapılan kutu (Sinop)

Kadak: Küçük Çivi (Ankara)

Kadana: İri at, kalıbı büyük kimse (Çankırı) (Burdur)

Kadınge: Suyun döküldüğü yer. Savağın uç kısmı (Samsun)

Kafa koçanı: Nüfus cüzdanı (Burdur)

Kağırmak: Eğmek, Bükmek (Ankara)

Kağşak: Kullanılmaz hale gelmiş (Ankara)

Kâha: Kenarı alçak, genişçe kâha tavasında yağda kızartılarak yapılan içi boş hamur işi (Sinop)

Kaham: Akraba, hısım, gaham (Çankırı) (Ankara)

Kahan: Çapa yapma, tarlayı yabancı otlardan temizleme (Bayburt)

Kahge: Simit, kahke (K.Maraş)

Kahirlenmek: Üzülmek (Çankırı)

Kahke: Simit, kahge (K.Maraş)

Kahmut: Tarla yemişi (Gümüşhane)

Kak: Kurutulmuş elma, ayva (Burdur)
   Elma, armut gibi meyveleri dörde bölünmüş parçalarından biri veya Diğer yiyeceklerde parça (Sinop)

Kakılı: Pek çok (Kayseri)

Kakırcama: Bayatlama, bozulma (Adıyaman)

Kakırdak: İçyağının kaynatılarak içindeki kurumadde kısmının sertleşip pembeleşmesi, kıkırdak (Çankırı);

Kakırdağ: Kuyruk yağının kaynatıldıktan sonra geriye kalan kısmı (Ankara)

www.koseyazilarinayorumlar.com

L

www.koseyazilarinayorumlar.com

Laçin: Doğan (Kars)

Laf gavutlamak: Lafı değiştirmeye çalışmak (Ankara)

Lağan: Leğen (Samsun)

Lağara: Kuru gürültü (Afyon)

Lallik: Dilsiz, ahraz (Adıyaman)

Lallo: Konuşamayan, lal (Kars)

Langır langır: Bağıra bağıra, ölçüsüz (Ankara)

Langır lungur: Düzensizce, gelişigüzel konuşan (Çankırı) (Burdur)

Lap oturma: Düz oturma (Adıyaman)

Lappıdana: Aniden orta atılan fikir v.s. (Çankırı)
   Ortadan konuşma (Adıyaman)

Lav lav: Palavracı, gürültücü (Afyon)

Lavara: Yerel geyik (Denizli)

Lavaş: Tandırda pişirilen ince ekmek (Erzurum);
   Pide (Giresun) (Gümüşhane)

Lavgıya almak: Küçümseyerek takılmak (K.Maraş)

Lavuldak: Konuşurken sözleri anlaşılmayan kimse (Çankırı)

Lay: Sıra, dizi, peynir sırası, tabaka (Azerbaycan)

www.koseyazilarinayorumlar.com

"ÇANKIRI- DİĞER İLLER VE AZERBAYCAN YEREL SÖZLER/ AĞIZLAR" KİTABIMA BAKINIZ.
« Son Düzenleme: Mart 20, 2011, 12:08:14 ÖÖ Gönderen: is »