DEMOKRATİK HAKLARI KULLANMAK
Demokratik hakların kullanılması mevzuunda söylenecek çok söz vardır. Bu sözlerin tüm insanları ilgilendiren konular olduğu muhakkaktır. Zira insanlar toplum içerisinde, karşılıklı olarak birbirlerinin haklarına saygı duyarak yaşamak zorundadırlar. Aksi takdirde, kuvvetlinin zayıfları ezdiği; ya da zenginin fakiri hor gördüğü yerlerde, insan haklarından bahsedilemez. Bu toplumların insanları bir diğerinin hakkını kullanmasını hazmedemez. Yalnızca kendi hakkının olduğu vehmine(yanlış kanaatine) kapılırlar.
Karşılıklı hakların varlığının kabul edilebilir hale gelmesine kadar, insanların diğerlerinin haklarına tecavüz ettikleri inkar edilemez gerçeklerdendir. Bu tarz davranışları insanlar çoğunlukla, eğitimsizlikten, cehaletten dolayı yaparlar. Yapmak zorundadırlar. Zira başka duygu ve düşüncelere sahip olamamışlardır. Bu konuda yetiştirilmemişlerdir.
Bir şehir düşününüz ki, her taraf inşaatlarla dolmuş; her türlü döküntüler sokakları, caddeleri kaplamıştır. İnsanların gelip geçmesini engellemek için ne gerekirse yapılmıştır. İnşaat artıkları sağa sola saçılmış; trafiği alt üst eder duruma gelmiştir. İşte burada durup düşünmek gerekmektedir. Böyle bir belediyelikte yaşamanın zorluklarını tahayyül bile, insanların canını sıkmaya yeter de, artar bile. Bu duruma el koymakla yükümlü belediyelerin devreye girip; denetimlerle kirletici unsurların, olması gereken asgari sınırlarda tutulması için gayret sarf etmeleri gerekmektedir. Bunu yapmıyor/ yapamıyorsanız, ne kadar büyük vebal altına girdiğinizi bilmeniz gerekmektedir. Zira rahatsız edilmek değil; edilmemek insanlarımızın hakkıdır. Vekaletle gelenlerin de bu rahatı hemşerilerine vermeleri gerekmektedir.
Bilindiği üzere mesire yerlerimizi, pazar gününün ertesinde, gezdiğinizde, gördüğünüz manzara ne kadar korkunçtur. Sanki buralardan "haylazlar ordusu" geçmiştir. Tüm sebze ve meyvenin döküntüleri, yenilmiş içilmiş her şey, naylon torbalar, poşetler, kağıt tomarları, rast gele, oraya buraya atılmıştır. Yakılan ocakların döküntüleri ve aklınıza ne gelirse bizim mesire yerlerimizde mevcuttur. Sanki bilhassa ve özellikle kirletilmek için bu piknik yerlerine gelinmiştir. Sanki kaidesi kirletmekmiş gibi bir düşüncenin ürünleri olarak, mesire yerlerimiz, ibret sahnesi halinde bir görüntü verir hale getirilmiştir.
Meyve sebze pazarlarında, pazarın bitiminden sonra, belediyenin görevi sanki kirlenmişleri temizlemekmiş gibi, kuzu kuzu, üstelik halkın parası ile tutulmuş
(Tabii şimdilerde bu böyle. Önceleri belediyelerin kendi elemanları çalıştırılırdı. Belki halen bu şekilde belediye elemanlarının çalıştırıldığı belediyeler de mevcuttur.)
temizlik şirketi elemanları ordusu, pazar yerinin dağılmasını beklemektedir. Temizlik yapacak ve ertesi gün, gözler önüne temiz bir pazaryeri sunulacaktır.
-Kardeşim senin hiç aklın, fikrin, insafın yok mu? Sen hiç şu atalar sözünü duymadın mı?
“Herkes kapısının önünü süpürse mahalle temizlenmiş olur.” Elbette duydun. Ben sana kulağını göster dediğim zaman, sağ elinle sol kulağını mı gösteriyorsun? Hayır. Sağ elle sağ kulağı; ya da sol el ile sol kulağını gösteriyorsun. O halde nedendir sorarım:
-Sizler kirletin ortalığı soytarı harmanına çevirin, sonra biz temizleyelim. Ne demek! “Temizliğinizi yapın. Yapmadan giden tezgah sahibine (Belediye Meclisinden çıkarmış olduğunuz) şu kadar ceza keserim” diyemez misiniz? Çok mu zor? Elbette sizler için çok zor. Ancak otoriter, işleri düzenle yürütmeyi şiar edinmiş, kimseye eyvallah demeyen, daha doğrusu kimseye diyet borcu olmayan başkanlara hastır, böyle kaideler koymak. Bir zamanların emekli subay belediye başkanının bulunduğu bir şehrimizde, rahmetlik kayın pederim, şu ifadeyi kullanırdı:
-Belediye başkanı görürse ceza keser diye gençler sahil turunda ayçiçeği kabuklarını yerlere atamıyorlardı. Alın size bir otorite örneği. Nasıl? Gerçek demokrasi bu mu? Yoksa, herkesin eline geçen her şeyi yerlere ulu orta atması mı demokrasi? Tabii Fikri Şaşmış kimselere has bir cevap verecek olursam:
-Kardeşim! Ülkede demokrasi var. Her istediğimi yaparım. Benim de yerlere kabuk atma hakkım yok mu?
-Alo! Bana bakar mısınız? Senin “herkesin hakkı” dediğin, bir başkasının hakkına tecavüz etmeyen haklardır. Bu nasıl olur? Anlatalım da dinle.
İnsanlar cemiyet içerisinde yaşıyorlarsa, mutlaka diğerlerinin haklarına saygı göstermek suretiyle yaşama hakları vardır. Başkalarının haklarını çiğneyerek, “benim de hakkım var” denilemez. Metroda yayılıp oturamaz; iki kişilik yer kaplayamazsın. Zira ayakta durmaya mahkum ettiğin kimsenin de, en az senin kadar oturmaya hakkı vardır. Ayak ayak üstüne atıp; insanların gelip geçerken(hele yağmurlu havalarda ayakkabılar da çamurlu ise) ayaklarının toz ve çamurlarına sürünerek geçmesi, senin bu kimselerin haklarına tecavüz ettiğin anlamına gelir. Bu konularda örnekler çokça verilebilir. Ancak lütfen anlayınız ve bu şekli ile demokrasi anlayışına sahip olunuz ki, herkesin hakları da korunmuş; herkesin hakları da, sizin gözünüzde kutsal olmuş olsun.
"Canım memlekette demokrasi var! İsteyen istediğini yapar."
Hadi canım sende! Gerçek örümcek kafalı, demokrasi havarisi. İnsanların huzurla bir arada yaşayabilmelerinin, bana göre, kesin şartı:
“Benim hürriyetimin bittiği yerde bir diğerinin hürriyeti başlar” kaidesidir. Her şeye, her konuya uyarlayınız bu kaideyi. Geçerli olduğunu göreceksiniz. Sanki turnusol kağıdı mübarek. Koy şablona. Oturt. Tak, tak. Neticeyi al. İşte gerçek demokrasi bence budur. Yukarıda verdiğim örnekte, adam oturmuş metroda, bacak bacak üstüne atmış. Ama ne atma. Yayılmışta yayılmış. Sanki uzun oturmadadır. Gelen geçenin etek/ pantolonu sürünüyor çamurlu/ kirlenmiş ayakkabılarına. Oldu mu? Olmadı elbette. Bu şahsın bacak bacak üstüne atma ve yayılma hakkı varsa, diğerlerinin de rahat geçme hakkı vardır. Başkalarının hakkına saygılı kimse, diğer insanlar geçerken ayaklarını toplar; önü açıkken yine uzatır. Ayaklarını toplamakla karşısındaki kişilerin geçiş hakkına saygı duydu. Geçtikten sonra ayaklarını uzatarak kendi hakkını kullandı. İşte olması gereken özgürlük anlayışı, demokrasi anlayışı budur. Böyle davranmakla, iki insan da demokratik geçiş hakkını ve yayılarak oturma hakkını kullanmış; bir diğeri tarafından engellenmemiş oldular. İşte! Demokrasilerde, karşılıklı anlayış esasına dayalı yaşandığının görüntüsü budur. Böyle yaşandığı takdirde mutlu insanların toplulukları oluşur.
Bir kimsenin, diğer insanların yanlarından sakınarak geçmesi dahi o insana yapılmış bir zulüm derecesindedir. Benim demokrasiden anladığım da budur. Bu ince düşüncelerle yaşanırsa; kimse muzdarip olmaz. İnsanlar öğretilmeyeni yaşayamaz, gösteremez. Öğretti iseniz bu kuralların neticelerini göreceksinizdir. Öğretilmeyen nasıl istenir? Çoğunlukla, demokrasilerde hakların sınırlarının ne olması gerektiği verilmediğinden, insanlarımız bu halde bilgisiz kalmadılar mı? “Hep bana” ya da “hep benim hakkım” düsturu ile yaşamadılar mı?
Son sözüm odur ki, insanların hiçbir yerde hiçbir konumda kirletme hakları diye bir şey söz konusu olamaz. Evinizde nasıl ki, etrafı kirletemezsiniz, orada oturacak olan yine sizsiniz. Kirletseniz dahi, ”dağıttıklarınızı toplayınız” diye ikaz edecek biri mutlaka olacaktır. Tek başınıza yaşamadığınızın görüntüsüdür bu ikaz. Belediye sınırları içerisinde de bu böyledir. Kirletmek genel olarak biz insanların ne görevidir; ne de hakkıdır. Bu nedenle etrafın kirletilmesine “dur” diyecek görevlilerin başında belediyelerde, öncelikle başkandan,
(başkanlar, genel olarak, seçilerek işlerin tümüne talip olmuş ve tüm yapılacak işlerden sorumlu olanların başında yer almaktadırlar. Görevlerinin bilinci içerisinde, her konuda olduğu gibi, temizlik konusunda da sorumlu görülen kimselerdir.)
en uçtaki zabıta memurlarına kadar birçok görevli gelmektedir. Bu kamu görevlileri, kirliliklerin önlenmesi tedbirlerini almakla yükümlüdürler. Kirlet temizleyeyim düşüncesi, kangren düşünceler kategorisindendir. Belediye sınırları içerisinde yaşayan insanlara hizmet, ne kadar hızlı ve etkili ulaştırılırsa o sınırlar içerisinde insanlar o kadar rahat ve huzur içerisinde yaşarlar.
Saygılarımla… 29.05.2007