DİYET
Diyet kelimesi, ifade edilmek istendiği anlamlardan farklı yönlere çekilebilirler. Şöyle ki, milletvekilleri seçildkten sonra, “oy verdiniz diye, diyet mi istenir?” diyorlar. Sayın siyasetçiler:
-Evet! Diyet istenir. Ya ne isteyecektik? Verdiğimiz oyların karşılığını diyet olarak nitelerseniz, hiç olmazsa ”oy veren seçmenlerle birlikte tüm milletime diyet borrcum var” diye düşünürsünüz. Ona göre de çalışma şevkiniz olur. Kendinizde iş yapma zevkiniz harekete geçer. Dolayısıyle çalışma zevkiniz, şevkiniz artar.
Seçmenler sizlere seçildiğiniz makamlarda oturasınız, keyf çatasınız diye oy vermedi. Bu millet sizi, rehavet içinde, internet oyunları oynamak için bu makama getirmedi. Gününüzü gün etmeye gelmediniz. Menfaat peşinde koşmanız için seçmedi bu millet sizi. İş yapmanız için bu oyları aldınız. Torpilli partililere ikram olsun diye, bahşiş dağıtır gibi kadro dağıtmaya, kadrolar vermeye gelmediniz, bu makamlara. Aklıma geldi. Yazayım:
Sene 1983/ 84 bir ilimizin ilçesi, belediye başkanlık seçimleri bitti. Bürokrat olarak belediye başkanına hayırlı olsuna gittim. Makam kalabalık. Bir öğretmen başkan için çalışmış. Kazanan başkanı tebrike gelmiş. Sayın başkanımız için çok çalıştık. Artık bizlere de başkanımız yardımcı olacaktır. Dedi. Başkan hiç bozuntuya vermeden:
-Bizim kimseye diyet borcumuz olmaz. Olamaz. Zira diyet verecek bir davranış içerisine girmedik. Bu konuda tÂviz de vermeyiz. İşleri gereği ne ise o şekilde yürütürüz. Dedi. Öğretmen söylediğine pişman, bir müddet sonra makamdan nasıl ayrıldığını göremedik. Sessiz, sâkin sıyrılıp dışarı çıkmış. Burada anlatmak istediğim, siyasîlerden diyet borcu istemek üzere, seçimlerde adaylara yardımcı olanların, seçimlerden sonra yardım isteyecekleri konuların gündeme getirileceğinin bilinmesi içindir. Bu çarpıklığa aklı başında adaylar düşmemelidirler.
Milletin isteyeceği diyet, “Göreve davet diyeti” dir. Evet! Göreve davet ede ede diyet isteyeceğiz. Bizler sizlere, çalışmanız için vekâlet vermiş müvekkilleriz. Vekillerden yapmadıkları işlerin hesabını elbette isteyeceğiz. Siz bu hesab istemeye isterseniz “DİYET” deyiniz. Paşa gönlünüz bilir. Ancak yapmadıklarınızın hesabı dünyada da, âhirette de istenir; sorulur.
-Canım kesilmiş kolun diyeti mi olur? Diyebilirsiniz. Siz oylarınızı verdiniz. Biz de oylarınızla iş başına geldik. Artık ”diyet” diyerek peşimizden neden koşuyorsunuz?
Bırakın çalışalım.
Elbette sizleri, ”diyet” diyerek meşgul edecek değiliz. Ancak verdiğimiz oyların yerinde verilip verilmediğini kontrol etmek, bizlerin vatandaşlık görevidir. Bu nedenle sizler, daima, diyet aldığınızı, karşılığını vermeniz gerektiğini bilmelisiniz. Bu duygu ve düşünce ile işlere el atarsanız; verimli olursunuz; makamlarınızı doldurursunuz. Sevilir, sayılırsınız. Aksi takdirde boş oturup, iş yapmayanlar sınıfına dâhil olursunuz.
Siz vekillere verilen oyların karşılığı elbette olacaktır. Oylarınızı, seçim meydanlarında attığınız nutuklar karşılığı olmak üzere aldınız. Bunun karşılığı diyetiniz de elbette olacaktır. Biz diyoruz ki:
-Kesilmiş kolun diyeti, kesilmiş koldur. Oylarımızı aldınız. Çalışmaya tâlip oldunuz. Elbette çalışacaksınız. Bu sizin mecburiyetinizdir. Çalışmadınız ise, o zaman oylarımızın karşılığı olan diyeti, seçimlerde sizlerden talep etmek, biz müvekkillerinizin boyunlarının borcudur. Hodri meydan!
Yıllarca oylar bilinçsiz veriliyor dediniz durdunuz. Bu milletin okuma yazma oranının düşük olmasını, fırsat bilerek cahil gördünüz bu insanları. “Göbeğini kaşıyan millet” diye alaya aldınız. Ama bu milletin şamarını yediğinizde, câhil mi, âlim mi olduğunu hayretle göreceksiniz. Gördünüzde.
Aklınızı başınıza devşirin ve bu milletin şamarını yemeyiniz. Tarih, bu milletin şamarları ile doludur. Bu şamarlar atalarından kalan yâdigârdır. Okkalı bir şamarın verdiği dersi, hiçbir hoca veremez. Bunu tarihte çoğu zaman gördünüz. Bu tokadı yememek için gayret gösteriniz. Aldığınız ücretlerin karşılığını çalışarak ödeme yoluna gidiniz. Kazandığınız makam aylıklarının haklarını veriniz.
Seçimler öncesi halkın karşısına çıkıp; ”halka hizmet hakka hizmettir” dediniz. Seçildikten sonra söylediğiniz sözleri unuttunuz. Yapacağınız o kadar çok iş vardı ki, sizler bu sözlerinizin % 5’ ini mi; yoksa % 10’ unu mu tuttunuz. Hesap veriniz lütfen!
Verdiğiniz sözleri bu millet kaleme alıp; ne kadar söz vermişler; ne kadarını gerçekleştirmişler. Bunun hesabını bu seçmenler sorabilseler; adaylar, belki ileri seçimlerde, ”çuvallamayalım, çalışalım” deme şansını elde edebilirler. Tatbikatta bu kadar kısa süre de(Genelde beş yıldır. Ancak verilen sözler o kadar çoktur ki, bu kadar zaman, verdiğiniz sözlerin yerine getirilmesi için) pek kısa sayılır. Zira vaad ettikleriniz çok fazladır. Bu tespitten sonra, ”bu kadar sözün gereğini yapamazsınız” diyen bir tek seçmen bulunmamaktadır. Bu sebeple de adayların ”yüksekten atma” ları, fazlaca vaad edilen sözlerin devam etmesi, bu seçmenlerin kaderleri olarak devam edip gidecektir.
Söz vermek bedava. Ye Mahmet Ağa ye. Ey millet yediğiniz bu sözleri bir tarafa not edip; sonra hesap günü gelince; bin vaad etmişsiniz; vaadinizden ancak onlarcasını yapmışsınz. ”Ey vekil nerede vaadinizin/ sözünüzün geri kalan kısmı” diyen bir tek seçmen gördünüz mü? Görmediniz. Bundan sonra da göremezsiniz. Zira bu millet sizi hep dinler. Palavra atanları da dinler. Ancak ”kardeşim ufak doğra herkes yesin” demezler. Palavra olduğunu da bildikleri halde, neden oylarını aynı kişilere verirler? Târifi mümkün değildir. Verirler de verirler. Bir daha, bir daha(bu arada aradan 3’ er seneler, 5’ er seneler geçmiştir). Hiç akıllanmazlar.
Ancak dünyanın her yerinde, tüm kâinatta adalet diye bir kelime vardır ve bu kelimenin hakkını verecek makam da Allah(C.C.)’ dır.
Seçmenlerin aldatılmadığı; verilen sözlerin aynen yerine getirildiği günlerin yakın olması dileklerimle.
Saygılarımla. (23.06.2002- 20:35)