FIRSATÇI KAZANÇLARI/ GİZLİ FIRSATÇILIK
Fırsatçı kazançları törpülenmeden bu ülke insanlarına, adaletin getirildiğini söylemek; “laf olsun, beri gelsin.” sözü ile ifade edilebilecek sözlerdendir. Evet! Kandırmaca sözler olmaktan öteye gitmeyecek, komik sözlerdendir.
Fırsatçılık denildiğinde, öyle piyasada açıkça görülen, çarpıcı, çırpıcı, dolandırıcı, kandırıcı, üçkağıtçı, v.s. akla gelir. Aslında bunlar görünen, göründüğü gibi de insanlar tarafından dışlanan, münasebetlerin kesildiği, malum şahıslar olarak karşımıza çıkanlardır. Peki! Gerçek hayatta bu çarpıcı, çırpıcı takımı, böyle, ortada gezer mahiyette midir? Bunları teşhis, polisiye usullerle kolay olabilecek görüntüler midir? Elbette değildir. Bunları teşhis, bir müddet bürokrasi çarklarında yoğrulanlar; bir müddet özel şirketlerde boy gösterenlerce mümkün olabilir. Zira herkesin dışarıdan baktığında gördüğü ile, içerisinden seyretme ile görülen arasında, karlı dağlar gibi farklar vardır. Bir ara furya halinde Almancı Şirketler kurulmakta idi. Hatırlarsınız. Bu şirketlerin kurulmasında esas amaç, dışarıda çalışarak ellerine ihtiyaçlarından fazla para geçenlerin iyi niyetlerle, memleketimize/ şehrimize/ ilçemize bir faydamız olsun düşüncesidir. Bunu genel olarak, "bir bacamız tütsün" diye ifade ederler. Zira tüten her baca bir iş sahasının varlığını ispatlar. Çocuklarımıza iş sahası olsun, duygu ve düşünceleri içerisinde, çok temiz amaçlar uğruna, tonlarla paraların verildiği gerçeği örnekleriyle ortada durmaktadır. Bu kadar güzel amaçlarla para döken insanların sermayelerini, araya giren GİZLİ ÇARPICI/ GİZLİ FIRSATÇILAR, çarçur ederek harcamaya başlarlar ki, ne harcama. İnsanlar duysalar, çoğunun dudaklarını uçuklatabilecek harcamalar olduğunu görürler. Nasıl bu kadar pervasızca yapılabildiğine de, duyan insanlar şaşırırlar. Bu günler yaşanmış; insanların paraları “bacanız tütsün” adı altında, çarçur edilmiştir. Bu kasıtlı, el altından yapılan vurgunlardır. Örnek verirsek, görevli gittiği yerde ailesinin evinde kalan yöneticinin, beş yıldızlı otel faturası getirmesi, az görülen çarpıcılık hadiselerinden değildir. Bilinmektedir ki, devlet müessesesini naylon faturalarla dolandırıp
(hemde, televizyonlarda, eski birmle 800 küsur milyar TL./ yeni birimle 800 000 küsur TL. civarı ifade edilmektedir);
mahkum olan zatın hala boy gösterebilmesinin cemiyette yadırganmaması, ayrı bir düşkünlük boyutudur.
Gelelim görünmeyen, gizli çarpıcılara/ gizli fırsatçılara. Evet! Bu hortumlamanın gizli olanları da vardır. Bu konuda açıklama getirmeden önce genel kurallarımızı ortaya koyalım:
İnsanlar toplu olarak yaşarlar ve bazı haklara sahiptirler. Bu sahip oldukları haklarını da kendi haklarının sınırları içerisinde kalmak kaydıyla, özgürce, kimseye danışmadan, kimseden emir/ talimat almadan yapabilme şansına sahiptirler. Bu hakların kullanılmasında esas, başkalarının haklarının sınırları içerisine girilmemesi, özellikle de kullanılan hakların fırsat eşitliği ilkesini zedelememesidir. Tüm insanlarımız bu konuda azami dikkati sarf etmelidirler. Zira fırsat eşitliğinin olmadığı yerlerde adalet de tecelli edemeyecektir.
Genel olarak yanlış bir sözün peşinden gidebilen insanlar, bilerek veya bilmeden yanlış yapmaktadırlar. Çoğu zaman bu hatalarının farkında da değiller görüntüsünü vermektedirler. Yanlış olan kanaat:
“Bal tutan parmağını yalar” sözüdür. Bu sözü doğru halde söylersek; “bal tutan, balcı, parmağını yalar” şeklinde söylenmesi gerektiğini ifade edebilirim. Balcı olmadan, durmadan parmak yalayanları da gördükçe, insan “nerede kaldı adalet duygusu” demekten kendini alamaz.
Görünmeyen çarpıcı, çırpıcıların kazançlarının farkına, hiç kimseler varmaz, varamaz. Genel olarak bal tuttuklarını ifade ederek; parmak yalama, oradan buradan faydalanma sevdasındadırlar.
Asgari ücretin yaklaşık 20 katı maaş alanların maaşları, fırsatçı karı değil midir? Günde 8 saatlik mesai yapanlardan fazla çalışmak zorunda olan bir hamal ne kadar kazanıyor? Bir bakınız. Kadrolu temizlik işçisi ne kazanıyor? Asgari ücret. 300 milyon TL.(o gün için) Çiçeği burnunda Mühendisler işe yeni başlamışlar. Ne alıyorlar? 600 milyon TL. 30 yıl devlete hizmet etmiş teknik eleman bir emekli ne alıyor? 700 milyon TL. Bu örnekler çoğaltılabilir. Bu örneklerde verilen maaş miktarlarının yaklaşık 20 misli maaşın normal olduğunu ifade edebilecek, Allah’ın insaflı bir kulu var mıdır? Bulamazsınız. Peki! Bu maaşlarını kendilerine hak görerek nasıl yiyebiliyorlar? Tabii bu maaşlardan öte aldıkları harcırahlar v.s. ek ücretleri hiç hesaba katmıyorum. Bu nedenle maaşları gündeme getirmenin anlamı yoktur. Onları da ilave edersem; yer yerinden oynar. Haksız mıyım? Bir firmanın yöneticisi olup da, bu makama maaş için gelmemelerini düşünmek mümkün mü?
Teklifimdir: Tüm maaşları(kimin maaşı olursa olsun), bir yıl boyunca geçim asgari seviyesinde kararlı kılalım. Bir sene sonunda, görünüz ne muhteşem bir kaynaşma olmuş milletle her kesim arasında.
Eskiden bürokratların bir kısmı, maaş talep etmekten çekinirlerdi. Maaşım 1 lira diye, bordrolarına 1 lira maaş koydururlardı. Bundan maksat ise, “çalışmak için, millete hizmet için geldim, maaş için değil” dediklerini ifade etmek isterlerdi. Böyle Belediye başkanlarını bu millet gördü. Şimdi ise gözler daha fazlasını aldıkça doymuyor. Eh! Bir gün toprak doyuracak cümle aç gözlüleri. O zaman da aldıklarının hesabını nasıl vereceklerini düşünme sırası onlara gelecektir.
Ey millet araştır. Sonra da tedbirlerin ne ise al. Yoksa, üç kuruşluk ekmek parasını bile büyük çoğunluğunuz, hakkınız olduğu halde alamayacak hale geleceksiniz. Zira elinde fırsatı olan, elinde imtiyazı olan tüm meslekler hazineden alacakları bir fazla maaşın peşindedirler. Bir fazla yan hakların tırtıklaması peşindedirler. Reva mı bu millete 300 Milyon ücretle çalışanın yanında 5milyar/ 6 milyar maaş alarak keyf çatmak. Bu millete böyle bir zulüm reva görülebilir mi?
Saygılarımla… 25.05.2003- 21,05