PADİŞAH VE ARKADAŞI
26.01.2009- 15:26
Bir dost’ tan gelen mail’ de, “her işte bir hayır vardır” teması işlenmiş. Bu da, “kral ve arkadaşı hikâyesine bağlanmış. Mail’ i [köşeli parantez] içerisinde, imlâ hatâlarını düzelterek, aynen alıyorum:
[Yaşadığımız olaylar bize o anda, olumsuz bile gelse, zamanın ne getireceğini bilemeyiz. Günlük yaşantımızda “Bugün ne kadar kötü bir gündü” dediğimizde bile, belki o yaşadığımız olumsuzluk, bize, ileride bir avantaj sağlayacaktır. Nereden bilebiliriz ki. Bu sebepten dolayı, şu an’ ımızı ve olumlu/ olumsuz tüm getirilerini “acaba bize ilerde nasıl bir artı sağlayacak” düşüncesi yönünden bakarsak, hem olumsuzlukları kolay aşmış oluruz; hem de yaşam mücadelesi içerisinde, motivasyonumuzu yüksek tutma şansına sahip oluruz . Tıpkı aşağıdaki hikâyede olduğu gibi:
“HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR”
Bir zamanlar, Afrika' da bir ülkede hüküm süren bir kral vardı. Kral, daha çocukluğundan itibaren arkadaş olduğu, birlikte büyüdüğü bir dostunu hiç yanından ayırmaz, nereye gitse onu da beraberinde götürürdü. Kralın bu arkadaşının alışılmamış, değişik bir huyu vardı. İster kendi başına gelsin, ister başkasının başına gelsin; ister iyi olsun, ister kötü olsun, her olay karşısında hep aynı sözü söylerdi:
"Bunda da bir hayır vardır!"
Bir gün kralla arkadaşı birlikte ava çıktılar. Kralın arkadaşı tüfekleri dolduruyor, krala veriyor, kral da ateş ediyordu. Arkadaşı tüfeklerden birini doldururken bir yanlışlık yaptı ve kral ateş ederken, baş parmağı koptu. Durumu gören arkadaşı her zamanki sözünü söyledi:
"Bunda da bir hayır vardır!"
Kral acı ve öfkeyle bağırdı: "Bunda hayır filan yok! Görmüyor musun, parmağım koptu?" Ve sonra da kızgınlığı geçmediği için, arkadaşını zindana attırdı. Bir yıl kadar sonra, kral insan yiyen kabilelerin yaşadığı ve aslında uzak durması gereken bir bölgede birkaç adamıyla birlikte avlanıyordu. Yamyamlar onları ele geçirdiler ve köylerine götürdüler. Ellerini, ayaklarını bağladılar ve köyün meydanına odun yığdılar. Sonra da odunların ortasına diktikleri kral ve adamlarını direklere bağladılar. Tam odunları tutuşturmaya geliyorlardı ki, kralın başparmağının olmadığını fark ettiler. Bu kabile, bâtıl inançları nedeniyle, uzuvlarından biri eksik olan insanları yemiyordu. Böyle bir insanı yedikleri takdirde başlarına kötü olayların geleceğine inanıyorlardı. Bu korkuyla, kralı çözdüler ve salıverdiler. Diğer adamları ise pişirip yediler. Sarayına döndüğünde, kurtuluşunun kopuk parmağı sayesinde gerçekleştiğini anlayan kral, onca yıllık arkadaşına revâ gördüğü muameleden dolayı pişman oldu. Hemen zindana koştu ve zindandan çıkardığı arkadaşına başından geçenleri bir bir anlattı:
-Haklıymışsın! dedi. Kral ilâve etti:
-Parmağımın kopmasında gerçekten bir hayır varmış. İşte bu yüzden, seni bu kadar uzun süre zindanda tuttuğum için özür diliyorum. Yaptığım çok haksız ve kötü bir muameleydi." Arkadaşı:
-Bunda da bir hayır vardır. Dedi.
-Ne diyorsun Allah aşkına, diye bağırdı kral:
-Bir arkadaşımı bir yıl boyunca zindanda tutmanın neresinde hayır olabilir? Arkadaşı durumu şu sözlerle açıkladı:
-Düşünsene saygıdeğer kralım, ben zindanda olmasaydım, seninle birlikte avda olacaktım, o zaman sonrasını düşünsene, hâlim nice olurdu? Değil mi?]
“HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR” YAZISINA CEVÂBÎ YAZIMDIR:
Sevgili Kardeşim,
Biliyorsun bu konu Âyet- i Kerîme ile sabittir.
2. BAKARA SURESİ, 216. Âyet- i Kerîme’ de meâlen:
"Ve savaş; o sizin için kerih olsa da (hoşunuza gitmese de) üzerinize farz kılındı. Hoşlanmayacağınız bir şey olur ki, o sizin için bir hayırdır. Seveceğiniz bir şey olur ki, o sizin için bir şer’ dir. Ve(bütün bunları) Allah bilir, siz bilmezsiniz."
Bu Âyet- i Kerîme’ de ve diğerlerinde de belirtildiği üzere, "Hiçbir konuda Allah(c.c.) kullarına zulmetmez. Zira Allah' ın "zâlim" sıfatı yoktur. Esirgeyen ve bağışlayan, "Rahim" ve "Rahman" sıfatları vardır. O halde kullara zulmedenler kimlerdir, sorusuna verebileceğimiz cevap iki şıklıdır:
1-) İnsanlar, diğer insanlardan gelen zulme mâruz kalırlar.
2-) İnsanlar, kendi kendilerine zulmederler.
Padişahın arkadaşının, yaşantısında huzuru bulabilmesi için, "her işte bir hayır vardır" diyerek tevekkülle huzuru bir araya getirmesinin hikmeti(neticesinin daima iyi olacağının delili olması açısından), hikâyenin işâret ettiği, işte bu tevekkül ile Allah(c.c.)’ a % 100 bağlanmasındadır. Bu tarz yaşantısı olan bir kimsenin, hiçbir şekilde huzursuz yaşaması mümkün değildir. Zira bu düşünce tarzı ile mutlak iman ile bağlı kimselerin huzuru bulmasında esas olan, % 100 tevekkül sonucu, her şeyin Allah(c.c.)' dan geldiğine itikat ederek yaşanmasıdır. Bu da inanan kimselerin huzursuzluklardan uzak bir hayat sürmesi sonucunu doğurmaktadır. Genel olarak, Kutsal Kitabımız Kur’ ân- ı Kerîm’ in hayatı mutluluklarla yaşamamız için bir "mutluluk anahtarı" hükmünde olması, işte bu bağlılık neticesinde, kendini göstermektedir.
Bu çerçevede, tüm insanların, yukarıda ki ARKADAŞ gibi tevekkülle, “HER İŞTE BİR HAYIR VARDIR” sözünü, bir hayat tarzı olarak benimsemeleri durumunda, her tür yanlıştan uzaklaşabilme söz konusu olabilecektir. Bir din âliminin dediği gibi:
“SABIR HİÇBİR ŞEYDEN ŞİKÂYET ETMEMEKTİR.”
Bir kimse hiçbir şeyden şikayet etmiyorsa, kemâle ermiş, sabırlı bir insandır. Her şeyden şikâyet eden ise, pişmemiş, ham kalmış bir garip kimsedir.
Çiğliklerimizin son bulması, “her şeyde bir hayır vardır” düsturunun tarafımızca, tam anlamıyla benimsenmesi dualarımızla, Allah(c.c.)’ a emanet olasınız.
Saygılarımla… 19.11.2014 01:35