GENÇLERLE SOHBET(6)
ÇALIŞMA POTANSİYELİNİN KAZANILMASI
İnsanların çalışma potansiyelleri, parmak izleri kadar farklıdır. Bu konuda bilinen gerçeklerden hareket etmek suretiyle:
“İnsanlar neden çalışkandır?” Ya da,
“İnsanlar neden tembel olurlar?” gibi soruları sorabiliriz.
Öncelikle çalışkanlık ya da tembellik genetik yapımızdan gelen bir karakter farklılığı olarak karşımıza çıkar. Genetik yapı içerisinde, kromozomlarımıza yerleşmiş olan tüm duygu ve düşünceler, her tür hareket tarzları, bize kendi cevherimiz olarak yüklenmiş potansiyel farklılığımızın birer tezahürünü(görüntüsünü) verir.
Bu farklılıklarla yaşantılarına devam eden kimselerin, çevrelerinden gelen tesirlerle, bünyelerine ilave ettikleri/ bünyelerinden çıkardıkları farklı potansiyeller/ hareket tarzları olabilir. Hiç kimse doğduğu zamanki genetik potansiyellerle kalmazlar. Bu şekilde, kişilerin hareket tarzlarında/ fikri potansiyellerindeki değişmelere, genel anlamda, “şahsiyet kazanma” diyebiliriz.
Herkesin sosyal çevresine
(bunlar yaşadıkları aile topluluğu olabilir; yaşadığı bölgenin sosyal yapısı olabilir. Komşuları/ arkadaşları/ meslektaşları/ genel anlamda tanışarak, bir şeyler paylaştıkları/ zamanlarını geçirdikleri kimseler olabilir.)
bağlı olarak, bulundukları çevrede, yaşantılarının her döneminde, bir takım çevresel faktörler gereği, aldıkları/ benimsedikleri bir takım hareket tarzları, yaşantılarının objektif kurallar çerçevesinde düzelmesine, ya da yaşantılarında bir şeylerin doğru gitmemesine sebep olabileceği bilinmektedir. Bu konuda geçmişten gelen atasözü mahiyetinde, güzel bir deyiş vardır:
-Bana arkadaşını söyle, senin kim olduğunu söyleyeyim. Bu güzel sözün temelinde yatan ana fikir; hiç kimsenin fikri potansiyelinin/ hareket tarzlarının yalnız başına olduğunda şekillenmesi gibi şekillenemeyeceğidir. Zira hiç kimse yalnız yaşamamaktadır. Herkes çevresindekilerden etkilenerek, bir takım huylar/ farklı yaşama standartları kazanırlar. Yaşantılarının yönünü şu veya bu tarafa çevirecek olan tesirlere maruz kalırlar. Neticede şahısların gelişmeleri esnasında, bir takım tesirlerle, fikri potansiyellerini/ hareket tarzlarını şekillendirmeye başlarlar.
Herkesin yapısına/ karakterine göre etkilendikleri kimselerin kimler olabileceği önceden bilinmemektedir. Bu nedenle herkesin daha doğru ifade ile her gencin arkadaşlarına, dost dediği kimselere dikkat etmesi gerekir. Zira bu kimselerin yanlışlarından, onun dostları/ arkadaşları da etkilenebilecektir.
Burada esas olan, şahısların kendilerini istedikleri yönde yetiştirmeleri; doğru bildikleri yönde kendilerini hazırlamalarıdır. Bu hazırlama süresinde, insanların kendi yaşantılarının nasıl olması gerektiğine karar verme durumunda oldukları malumunuzdur. Ancak tatbikatta bu karar verme süresinin sınırları belli değildir. Bu sürenin ne zaman başladığı/ ne zaman biteceği konusunda, şahıstan şahısa değişiklik arz edeceği için, en ufak bir iz, en ufak bir işaret bulunmamaktadır. İnsanların hayata hazırlanmaları, doğumdan sonra, daha bebeklik çağlarında, çevresini tanımaya başladıkları andan itibaren başlar. Bu sınırı elbette çocuk psikiyatristleri, çok daha kesin çizgilerle belirleyebilirler. Onların ilmi çalışmalarında bu sınırların, çocukluktan itibaren hangi dönemlerde, ne gibi tesirlerle çizilmekte olduklarının araştırılarak kesin/ kesine yakın verilerle ortaya konulduğu bilinmektedir.
Bizlerin, cemiyet içerisinde yer edinmemize sebep olabilecek faktörleri göz önüne alarak, yaşantımızın en doğru yönde sürdürülmesi fırsatını, elde etmemiz gerekirken; yanlışlara yelken açarak/ maceralarla dolu bir hayatı benimseyerek, bu fırsatları kaçırmamız sonucunda hayatımız, ya zindana çevrilecektir; ya da hayatımız, bize ve çevremize zehir olacaktır. Bu nedenle herkesin yaşantısının, güzelliklere doğru yönlendirilmesi için, kimlerle bu yönlendirilmelerin doğru; ya da kimlerle bu yönlendirilmelerin yanlış olacağı kararının, aile fertlerinin tümünün alacakları kararlarla verilmesi gerekir. Bunun bir diğer adı da “aile terbiyesi” dir.
Aileden gelebilecek hareket tarzlarının kazandırılması, aile fertlerinin en fazla zorlandıkları hususlardan biridir. Bilhassa çocukların büyümeleri esnasında, onların hareket tarzlarının sınırlanmasının, belli bir yönde geliştirilmek istenmesinin, kırmadan, dökmeden, şefkatle yapılması durumunda, güzelliklerle mücehhez(donanmış), doğru, dürüst, çalışkan bireylerin cemiyette yer edeceği söylenebilir. İlgisizlikten dolayı, kaybedilmiş nice gençlerin, cemiyete kazandırılması için bu ihtimamın gösterilmesinin şart olduğu bilinmelidir. İlgiyle kazanılan hareket tarzlarının/ düşünce potansiyellerinin neler olduğunu sorduğumuzda, bunun içerisinde insanların tabiatlarında yer eden, çalışkan olmak; güzel huylu/ güzel karakterli olmak; tüm çevresindekilerin mutluluklarla dolu bir hayat sürdürmelerini sağlama; çalışkanlığın kazanılmasıyla, herkese, her kesime hizmet edebilme, herkesi memnun edebilme duygu ve düşünceleri vardır. Bu görüntüler gibi birçok görüntü sayılıp dökülebilir.
Zamanımızda bu faktörlerin göz önünde bulundurulduğunu varsaymamız, biraz istisna formuna düşmüş gibi görünse de, bilhassa gençlerimizin bu istisna formda geliştirdikleri yaşantılarının, genel olarak kendilerinin huzur ve mutluluklarına sebep olacağını bilmeleri; buna göre yaşam tarzlarının güzellikler yönünde geliştirilmeye çalışılması hedefleri olmalıdır. Bu nedenle dikkat edilerek kazanılacak yaşam tarzlarının titizlikle/ ince eleyip sık dokuyarak kazanılmaya çalışılması her bireyin görevidir. Bu, aileye karşı görevidir. Bu sevdiği dostlarına karşı görevidir. Bu, arkadaşlarına karşı görevidir. Bu, genel anlamda içerisinde yaşadığı topluma karşı görevidir. Bu görevden kaçmak suretiyle, hayatı kendisine zehir edeceğinin bilinmesi, bireyin kendi iradesi ile kazanacağı/ kaybedeceği bir yaşam tarzı olarak tezahür eder(görünür)/ karşımıza çıkar.
Çevrenize bakınız! Mutsuz bir sürü insanı görmeniz mümkündür. Elbette ülkemizin genel yapısının, daha doğrusu bu yapı içerisinde mevcut olumsuzlukların, insanlarımızın huzur ve sükununa kastettiğini söylemek yanlış olmaz.
İşsiz bir gencin mutlu olmasını nasıl bekleyebiliriz. Değerli, uzman bir meslek mensubunun takdir edilmediğini görmesi sonucu, nasıl bir huzursuzluk içerisinde olduğunu bilmemeye imkan var mıdır? En basitinden günlük ihtiyaçları için, ailesinden harçlığını alamayan bir ilköğretim öğrencisinin/ bir lise talebesinin/ bir üniversite talebesinin mutlu ve huzurlu yaşayabileceğini söyleyebilir miyiz?
Bu konuların halledilmesiyle huzurlu ve mutlu bir topluluk haline gelme sonucu, insanlar kendilerinde çalışma potansiyeli bulabilirler. Aksi takdirde, huzursuzlukların her yeri sarıp; yangın yerine çevirmesinden başka bir şey göremeyiz. Bu nedenle huzurlu insanların çoğalmasında esas unsur, çevrenin seçimi ve bu çevrede yetişen gençlerimizin, yaşantılarının düzenli/ arzu edilebilir/ huzurlu/ mutlu olabilmesi için, gerekli ortamın sağlanmasında, kendilerinde mevcut olumlu potansiyellerini yanlış yönlendirmelerle negatif yöne çevirmemeleridir.
Güzelliklerin kazanılması için tüm cemiyetin idarecilerinin ve herbir aile fertlerinin, mesuliyetlerini anlamış(idrak etmiş) olmaları temennilerimizle.
Saygılarımla… 17.07.2009- 23:41