GENÇLERLE SOHBET(4)
EVLİLİKTE ORTA NOKTA
Evlilik, eşlerin karşılıklı olarak, birbirlerinin hatalarını görmeme/ saklama sanatıdır. Daha doğru bir ifade ile:
“Evlilik, karşılıklı ortak noktaları/ orta noktaları bulabilme sanatıdır.” denilebilir.
Ortak noktaları bulabilmenin nasıl olabileceği konusunda, herkesin görüşleri ayrı ayrıdır. Bu konuda okul yıllarımda bir kısım öğrenciler, kızlı erkekli yüzlerce üniversite talebesi ile anket yapmışlar. Sordukları soru:
-Evleneceğiniz eşinizde aradığınız özellikler nelerdir? Topladıkları bilgileri değerlendirerek, birbiri ile tam manası ile anlaşabilen eşlerin oranlarını bulmuşlar. Bu oran, ibret olabilecek bir neticeye işaret etmesi açısından önem arzetmektedir. 1/ 6.000.000 olarak çıkan neticeden elde edilen sonuç, her istediğiniz özelliği taşıyan bir eş bulmak, bu kadar uzaktır ya da bu kadar imkansızdır. Durum bu olunca ülkemizde birbirleri ile huyları, istekleri % 100 çakışan yaklaşık 12 çift var demektir.
Böyle bir anket sonucu olabilir mi? Başka bir ifade ile, anket değerlendirmesi sıhhatli bir şekilde yapılmış mıdır? Evet! Böyle bir anket sonucu olabilir. Anket sonuçlarına doğru gözü ile bakabiliriz. Zira yeryüzünde insan çeşidi kadar da huy çeşidi vardır. Hiçbir insanın huyu, yapısı, çevresi, görgüsü, bilgisi birbirinin aynı değildir. Bu kadar farklılık olunca da, birbirleri ile geçinmenin, o kadar da kolay olmayacağı akla gelebilir. Ancak insanlarda unutulmaması gereken öyle bir özellik vardır ki, bu özellik sayesinde evlenen çiftler, ortak noktayı/ orta noktayı bularak, evliliklerini uzun zaman devam ettirebilme şansını elde edebilirler. Bu özellik, eşlerin, diğer insanların da haklarının bulunduğunu kabul edebilme düşüncesinden ileri gelmektedir.
“Diğer insanların da hakları vardır” diyebildiğimiz an, karşılıklı tüm münasebetlerde olduğu gibi, eşlerimizle de geçinmemizin ne kadar kolay olacağını düşünebiliriz. O halde yapacağımız ilk hareket, karşımızdaki insanların da haklarının olduğunu, bizim bu haklara saygı duymamız gerektiğini göz ardı etmememizdir.
Ortak noktaları bulmada, diğerlerinin haklarına saygı göstermemizin, bize ne kadar yardımcı olabileceğini tahmin edebiliriz. Karşılıklı haklara saygı duyulmayan hiçbir cemiyet/ topluluk/ birliktelikte, anlaşma söz konusu olmayacak, olamayacaktır.
İnsanların karşılıklı anlaşabilmelerinin anahtarı, öncelikle, kim olursa olsun, “karşımdaki insanların da hakları vardır” düşüncesinin kabul edilebilmesidir. Bunu kabul ettikten sonra, karşımızdakilerin fikirlerini dinleme fırsatımız olacaktır. Aksi takdirde, bu fırsatı hiç kimseye vermeyeceğiz anlamı çıkarılabilir. Bu durumda da anlaşmanın olabilmesi mümkün görünmemektedir.
İkinci husus, kendimizin her zaman ve her konuda haklı olamayacağımız fikrinin benimsenmesidir. Eğer, insanlarla münasebetlerimizde, her zaman haklıyım düşüncesi ile hareket ediyorsak, ki bunun yanlış ve de hatalı olduğunu da kabul edemiyorsak, biliniz ki hiç kimse ile orta noktaları bulmamız mümkün olamayacaktır. Zira baştan şartlanmışlık söz konusudur. Bu çerçevede şartlanmışlıklarımızı, kendimizin kırması mümkün görünmemektedir.
Bilmediğimiz bir yanlışı düzeltmemiz düşünülebilir mi? Bunun yanlış olduğunun farkına nasıl varırız? Bu konuda çevremizdeki dostlarımız, yakınlarımız, mesai arkadaşlarımız ve akrabalarımız, tek kelime ile tüm görüştüğümüz insanlar içerisinde, hatalarımızı bizlere eğilip bükülmeden, dosdoğru söyleyebilecek potansiyelde kimselerin bulunması sonucu farkına varabiliriz. Bu nedenle insanların etrafında, hani “Doğrucu Davut” dedikleri cinsten insanlar olur ya! İşte bu kimselerin, insanlara hatalarını, eğilip bükülmeden, tabiri caiz ise, “dan” diye söylemeleri, (her ne kadar çoğu kimsede soğuk duş etkisi yapsa da) doğruları görmemizin, hatalardan dönmemizin, yanlışlar içerisinde ömür boyu boğuşmaktan kurtulmamızın başlangıcı olabilir. Elbette bu kimselerin söylediklerini kabul edebilecek potansiyelde düşünce güzelliğine sahip kimselerde, söylenilen sözlerin tesirleri görülebilir. Bu ikazları dikkate alanların kendilerini düzeltmelerini, yanlışlardan dönmelerini sağlayabilir.
Bu tür “Doğrucu Davut” ları, çoğunlukla, etrafında görmek istemeyen kimseler, “dediğim dedik, çaldığım düdük” hesabı, sadece kendi doğrularının arkasından körü körüne giden insanlardır. Bunların evliliklerde, ortak noktaları bulmaları da çok zordur. Dediklerinden dönmeleri beklenemez. Eğer eşi olacak gelin/ damat adayı da, kendisi gibi düşünmekteyse, o zaman ortak noktaları bulmak, yıldızlar kadar uzak hale gelebilecektir.
“Dediğim dedik; çaldığım düdük” diyerek bir ömrü heba edecek olanların birbirlerini bulmamaları için, nişanlılık dönemi çok büyük bir fırsattır. Ancak bu dönemde ölçüyü kaçırmadan, karşılıklı birbirlerini tanımanın söz konusu olması halinde, karşılıklı görüşmeler, her hususta açık yüreklilikle ve yan yollara sapmadan, doğrudan doğruya, olduğu gibi her konuyu konuşmak suretiyle yapılırsa fayda sağlayacaktır. Birbirlerine uymayan yönlerin açığa çıkarılması için nişanlılık dönemindeki bu konuşmalar fırsat sayılmalıdır. Bu şekli ile nişanlılıkta bir araya gelmenin faydası büyüktür. Ancak aklı bir karış havada ya da gösteriş formunda bir araya gelişlerin faydasının olamayacağı bilinmelidir. Bu nedenle karşılıklı konuşmalarda, öncelikle:
1-) Yalan hiçbir zaman araya girmemelidir.
2-) Kendisinin ne olduğunu bilen kimse, olduğundan fazla görünmeye çalışmamalıdır.
3-) İçinde gizli ne kadar doğrusu varsa açmalı; ne kadar yanlış düşüncesi varsa onları da açabilmelidir.
İki taraf bu dürüst açılışlara, “Vay be! Neler de varmış” dememeli, bu konularda karşılıklı ortak noktaları nasıl bulabileceklerinin tartışmalarını ciddi bir şekilde ele almalıdırlar. Aksi takdirde her iki tarafın gizli kalan yönleri, ileride, daha vahim sonuçlara, hatta ayrılmalara neden olabilecektir. Düzeltmelerin/ ortak noktalara yaklaşmaların nasıl yapılabileceği hakkında karşılıklı anlayış içerisinde arayışlara girilmesi gerekmektedir.
Özetle diyebiliriz ki, insanların birbirleriyle geçinebilmelerinin ilk şartı, karşısındaki kimselerin fikirlerinin de olabileceğini kabul etmekten geçer. Karşısındakinin fikirlerinin, onun kendi doğruları olduğu gerçeğinden hareketle, “hep benim dediğim olsun” havasından vazgeçebilmek, ortak noktaları bulmamıza yardımcı olacak konuların başında gelir. Bu vazgeçişin olmaması durumunda, evliliğin de anlamı kalmayacaktır. O halde evleninceye kadar edinilmiş olan alışkanlıklardan vazgeçmesek dahi, eşimizin alışkanlıklarına yakınlaşma gayretinde olmamız da mutluluğun anahtarı anlamına gelebilecektir.
Saygılarımla…09.07.1994