Gönderen Konu: "KUR'AN'DA BUNLAR HİÇ YOK" ÂYETLERLE İTİRAZIM VAR(1)(1-28)  (Okunma sayısı 6844 defa)

is

  • Administrator
  • Sr. Member
  • *****
  • İleti: 472
"KUR'AN'DA BUNLAR HİÇ YOK"
ÂYETLERLE İTİRAZIM VAR(1)


           Memleketimizin birçok gazete, kitap, dergilerinde, sosyal medyada Kur'an-ı Kerîm hakkında hakaretlere varan yazılar yazılmakta, videolar çekilmektedir. İlgili kurum olduğunu bildiğimiz, Diyanet İşleri Başkanlığı yetkililerinin, bu konularda yapılan yanlışlara açıklık getirmelerini bekliyoruz.

           Acaba itiraz ediyorlar da sadece biz mi duymuyoruz; görmüyoruz? Anlaşılması mümkün değildir. Diyanet İşleri Başkanlığı'nda dini konularda, çok bilgili uzmanların olduğunu kabul ediyor ve diyoruz ki:

           Kur'an'a saldırılar sürerken, bu yalan yanlış, hatta düşmanca yazılara, videolara itiraz edecek uzmanlar, neden sessiz kalıyorlar? Bunun sebebini bilenlerin açıklamaları gerekir. Zira sessiz kalmak, o yanlışlara onay vermek demektir ki, bu asla kabul edilemez. Genel hukuk kuralları çerçevesinde, "SÜKÛT İKRARDAN GELİR" sözü, bu ifademizi doğrular mahiyettedir.

           Dinimize bu kadar hakaretler edilirken, Müslümanları rencide eden kişilerin yazdıkları yanlış bilgilerin, doğruları yazılarak, yazdıkları sitelerde düzeltilmemesi, bunların yanlış olduklarının kamuoyuna açıklanmamasını anlamak mümkün değildir. Bir köşe yazarının yazısından aşağıya çıkardığım:

           "KUR'AN'DA NELER YOK" başlıklı, 90 madde halinde sıralanmış yazıyı okuduğumda; hayretler içinde kaldım. Zira Kur'ân-ı Kerîm'in birçok Âyetleri gözümün önünden geçmeye başladı.

(5 Ramazan ayı, sahur beklemelerimde, Kur’an Âyetlerini ezberleme çalışmam esnasında, “KUR’AN’DA NELER YOK” başlıklı yazıyı internette gördüm )

Bu Âyete aykırı; şu Âyete aykırı diyerek okuyup bitirdiğimde; bu konuya sessiz kalamayacağıma karar verdim. Zira "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" Hadis-i Şerîfi'nin gereğini yerine getirmek üzere, 90 Maddelik "KURAN'DA NELER YOK" yazısının bir kısmında tespit edebildiğim Âyet-i Kerîme'lere aykırılıkları, yazıda sıralanan maddelerinin altına:

           Sûre numaralarını,
           Sûre adlarını,
           Kaçıncı Âyet olduklarını,
           Kur'ân'ın kaçıncı sayfasında bulunduklarını ve
           Birkaç cümle ile görüşlerimi de ilâve ederek belirttim.

           ÖNEMLİ NOT:

           HADDİM OLMAYAN KONULARA GİRMEK İSTEMEM. ANCAK BİR MÜSLÜMAN OLARAK, BU YANLIŞLARIN BİR KISMINA DA KAYITSIZ KALAMAZDIM. YAZARIN KÖŞESİNDE YAZDIĞI, 90 MADDENİN:

           YANLIŞLARINI TESPİT EDİP; KAYITSIZ KALAMADIĞIM MADDELERİNİ KIRMIZI FONTLU OLARAK;

           DOĞRU YA DA YANLIŞ OLDUKLARINA ELEŞTİREL BAKMADIĞIM/ O KONULARDA BİLGİ SAHİBİ OLMADIĞIM TÜM MADDELERİ DE YEŞİL FONTLU OLARAK YAZDIM.

           BU MADDELER HADİSLERİN VE DİĞER KAYNAKLARIN İNCELENMESİNE BAĞLI OLAN ÇOK UZUN SOLUKLU ARAŞTIRMALARI GEREKTİREN KONULARDIR. BU NEDENLE, UZMANLARININ TESPİTLERİNİ YAZMALARINI, BEKLEMEKTEYİM.

           ÂYETLERE TERS DÜŞENLERİN(SADECE BİLDİKLERİMİN/ TESPİT EDEBİLDİKLERİMİN) KARŞILIĞI ÂYETLERİ ALDIM.

           İNŞALLAH FAYDALI OLUR. YAZILAN 90 MADDENİN SAHİPLERİ DE:

           1-) İLÂHİYATÇININ ALINTI YAPTIĞI 90 MADDEYE İTİRAZ ETMİYORSA; GÜNER AKCA;

           2-) KİTAPTAN ÇALIŞMALARI İÇİN ALINTI YAPARKEN, DOĞRU/ EĞRİ ALINTI YAPAN İLÂHİYATÇI, ALLAH'TAN VE TÜM MÜSLÜMANLARDAN YAPTIKLARI YANLIŞLARI İÇİN ÖZÜR DİLEMELERİ GEREKİR.

           3-) BU 90 MADDELİK YAZIYI KÖŞESİNE 15.12.2019 05:30 DA ALAN YAZARIN DA, ALINTILARI KÖŞELERİNE ALIRKEN; DAHA DİKKATLİ OLMASI, İSLÂM’A, GÖREN GÖZLE BAKMAYANLARA FIRSAT VERMEMELERİ AÇISINDAN, ÖNEM ARZETMEKTEDİR.

           BİLİNDİĞİ ÜZERE, YAZARLARIN KALEMLERİNİN BİR SORUMLULUĞU VARDIR. BU NEDENLE YAPILAN YANLIŞLAR İÇİN ANCAK VE SADECE ALLAH’TAN VE TÜM MÜSLÜMANLARDAN, YAPTIKLARI YANLIŞLAR İÇİN ÖZÜR DİLEMELERİ YETMEZ. DÜZELTİLEN ŞIKLARI DA, TEKZİP MAHİYETİNDE, KENDİ İSTEKLERİ İLE, KÖŞELERİNDE YAYINLAMALARI GEREKİR. ZİRA:

           İSLÂM’IN GENEL KURALLARI İNSANLARIN SÖZLERİNE İTİMAT İLE GÜNDEME GELDİĞİ İÇİN, HİÇ KİMSE BU YANLIŞLAR İÇİN, KENDİLERİNİ ZAHMETE SOKARAK, İNSANLARIN AYDINLANMALARINA KATKI SAĞLAMAK ÜZERE, TEKZİBİ KENDİLİKLERİNDEN YAPMAZLAR. İNANMIŞ KİMSELER İÇİN MESULİYETLİ OLAN BU HUSUSTA, DÜZELTMELERİ DE, YİNE İNSANLARIN GÖNÜLLERİNİN YÜCELİĞİNE HİTAB EDEREK İSTEMEKTEYİZ. YANLIŞTAN DÖNÜLMESİ EN BÜYÜK MEZİYETTİR.

           BU OLAY GÖSTERMEKTEDİR Kİ, İNTERNETTEN HER KONUDA, YALAN YANLIŞ YAZILAR YAZILABİLMEKTE; HAKARETE VARAN VE SUÇ TEŞKİL EDEN YAZILARA İMZALAR ATILABİLMEKTEDİR.

           BU TÜR HATALARIN DÜZELTİLMESİ İÇİN, DEVLETİN İLGİLİ TÜM KURUMLARINI, TİTİZLİKLE VE EĞRİ/ DOĞRUYU ORTAYA KOYACAK ŞEKİLDE GİRİŞİMLERİNİ BEKLİYORUZ.


           Âyet-i Kerîme'lerle yaptığım itirazlarım çerçevesinde, diyebilirim ki, Allah yalan söylemeyeceğine ve Kur'an'ın tek harfi değiştirilemeyeceğine göre, belki binlerce, on binlerce internette/ sosyal medyada dolaşan bu yazının yanlışlarını düzeltecek yetkililerin yazılarını beklemekteyim.

           "KUR'AN'DA BUNLAR HİÇ YOK" başlığı ile yayılmış olan bu yazıya, "ÂYETLERLE İTİRAZIM VAR" diyerek, doğru bildiklerimi yazdım. Tespit edilebilecek diğer yanlışlarının da, yetkililerce tashihinin yapılmasının yolunu açmış olduğumu zannediyorum.

           Aklıma gelen şu Âyet-i Kerîme, tüm dindarlara ve din bilginlerine, bu yazının yanlışları için, yetki vermektedir:

           “62- ONLARDAN ÇOĞUNU, GÜNAH İŞLEMEDE, DÜŞMANLIKTA VE HARAM YEMEDE YARIŞ EDERKEN GÖRÜRSÜN. BU YAPTIKLARI ŞEYLER NE KÖTÜDÜR.!”
           "63- GERÇEK DİNDARLARIN VE DİN BİLGİNLERİNİN, ONLARI GÜNAH OLAN BİR SÖZ SÖYLEMEKTEN VE HARAM YEMEKTEN MEN ETMELERİ GEREKMEZ MİYDİ?:

           5. Mâide Sûresi 62-63. Âyet-i Kerîmeler(119. Sayfa):
            “62- Onlardan çoğunu, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür.!”
           “63- Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? YAPTIKLARI ŞEY NE KÖTÜDÜR!”


           Bu Âyetlerin ışığında, yetkili din adamları yapılan bu yanlışları düzeltmezlerse, mesuliyetten kurtulamayacaklardır. “Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür.!” ve "...Yaptıkları şey ne kötüdür!” diyen Allah olduğuna göre, bu yanlışların düzeltilmesi için, yetkililerin, bu yanlışlara derhal müdahale etmeleri gerekmektedir.

           Bu 90 maddeyi "SIRATI MÜSTAKİM" adlı, Güner Akca'nın kitabından çıkarıp; sosyal medyada yayılmasına sebep olan kişi hakkında, yazarın ifadesi ile:

("Aslında aşağıda okuyacağınız cümleler Güner Akca tarafından maddeler haline getirilmemiş. Bir ilahiyatçı kendi çalışmasına ışık tutması amacıyla Akca’nın yazdığı kitaptan aldığı bilgileri 90 madde haline getirmiş.")

bir ilâhiyatçı tarafından, "kendi çalışmasına ışık tutması amacıyla" 90 madde halinde sıralanmıştır.

           SIRATI MÜSTAKİM KİTABI YAZARI GÜNER AKCA'YA TEŞEKKÜR:

           KUR'AN'DA OLMADIĞI İFADE EDİLEN MADDELERDEN, ÂYETLERLE AKSİNİN İSPAT EDİLEBİLECEK OLANLARIN(kırmızı başlıklarla renklendirdiklerim) ÖTESİNDE OLAN DİĞER MADDELERDE(yeşil başlıklarla renklendirdiklerim), BİRÇOK YANLIŞIN/ BATILIN/ İSLÂM'DA OLMAYAN DİNÎ KURALLARIN DÜZELTİLMESİNE VESİLE OLUNMUŞTUR. BUNUN İÇİN DE GÜNER AKCA'YA TEŞEKKÜR EDERİM.


           Aklıma geldi, başımıza gelmesin diye söyleyeyim:

           Güner Akca'nın "SIRÂT-I MÜSTAKÎM" kitabında, bu 90 madde halinde sıralanan konuların içinde, alıntı yapan kişinin kendi görüşlerini de ilâve ederek, yanlış anlamlara gelecek cümleler ilâve edip etmediğinin, de yetkililerce araştırılması gerekmektedir.

           YETKİLİLERİN âcilen araştırmaları gereken bu konunun, yetkili ellerden yazılması, yanlış yapanların, yaptıkları yanlışlarının önünün kesilmesi açısından da önem arz eder.

           Yakınlarım, "kitabı okumadan itiraz yazısı yazılır mı" dediler. Doğrudur. Ancak benim itirazım, medyada dolaştırılan yazıyadır. 15.Aralık.2019 05:30'da yazarın köşesine aldığı yazıdaki, benim itirazıma konu olan "Kuran'da bunlar hiç yok" başlıklı yazıyı, hiç bir şey katmadan, aynen aldım.

           Yazar da, "Kuran’da bunlar hiç yok" diyerek kendi görüşlerinin de, bu "90 maddenin Kur'an'da yok" olduğunu kabul eder şekilde başlık atarak, alıntı yapmıştır. Bir seneye yakın zamandır itiraz edilmemiş(internette itiraz yazılarına baktım. Yok.), bu yazının Âyetlere ters düşenlerine itiraz edilmemesi, yukarıda bildirdiğim:

           [5. Mâide Sûresi (62-63.) Âyet-i Kerîmeler(119. Sayfa)] Âyetlerde, gerçek dindarlara ve din bilginlerine bu itirazı yapma yetkisini, Allah bu Âyetleri ile vermektedir.

           Bu konunun, konusuna hâkim, tarafsız uzmanlarca detaylı olarak ele alınıp; araştırılması gerekir. Televizyonların bu konuda açık oturumlar tertip ederek; eğri/ doğru olanın ortaya konulması, Müslüman bir memlekette mutlaka yapılması gereken çalışmalardandır. Şu an, kasıtlı/ kasıtsız yapılan hatalı maddelerin sıralanması; Âyetlere aykırılıklarının yazılması âcilen gereklidir. Zira bu 90 madde, internet ortamında, sosyal medyada dolaşan yazılardandır.

           Bunlar baz alınarak düzeltilmesinde fayda olduğu için, alıntı yaparak bu 90 maddeyi çıkaran şahsın yaptığı hata/ yanlış/ yönlendirme cümleleri varsa; onların tashihini de yetkili kimseler, sonradan yapabileceklerdir.

           ÖNEMLİ NOT: Tüm Meâl'ler Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır'ın "KUR'ÂN-I KERÎM MEÂL'İNDEN alınmıştır. Bâzı yazılarda Ahmed Hamdi Akseki ismi sehven konulmuştur. Özürlerimle, bilgilerinize...

           
KUR'AN'DA BUNLAR HİÇ YOK"
ÂYETLERLE
İTİRAZIM
VAR

*1-) Tüm Şefaat sadece Allaha aittir. Şefaat ya Resullulah, ya Ali, ya Geylani, ya Gavs vs. yok

            ALLAH'IN İZNİ OLMADAN HİÇ KİMSE ŞEFAATÇİ OLAMAZ:
           10. Yunus Sûresi 3. Âyet-i Kerîme(209. Sayfa):
           "3. Rabbiniz o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva etti (onu hükmü altına aldı), işi tedbir eyliyor. O’nun izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur. O’na ibadet ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?"


           Şefaat yetkisinin kimde olduğu hususunda, 10.Yunus Sûresi 3. Âyetinin ifadesi çok açıktır:

           "...Allah'ın izni olmaksızın hiç kimse şefaatçi olamaz...." demek suretiyle Allah, şefaat yetkisini, ancak kendi izni olanlara verdiğini açıkça bildirmektedir. Bu durumda, “şefaat yetkisi şu kimsede vardır"; "şu kimsede yoktur" deme yetkisini, Allah kimseye vermemiştir. Bu nedenle, şefaat yetkisi, "şu kimsede var", "şu kimsede yok" deme yanlışına düşülmemesi gerekir.

           Netice olarak aşağıya çıkardığım Âyet'lerle de sabit olduğu üzere, şefaati verenin Allah olduğu bilinmeli; yanlış değerlendirmelere kalkışılmamalıdır.

           RABB'İNİN SENİ BİR MAKAM-I MAHMUD'A(ŞEFAAT MAKAMINA) GÖNDERMESİ KESİNDİR:
           17. İsrâ Sûresi 79. Âyet-i Kerîme(291. Sayfa):

           “79. Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur'ân ile teheccüd namazı kıl, Rabbinin seni bir makamı mahmuda (şefaat makamına) göndermesi kesindir.”

           İsrâ Sûresi'nin 79. Âyet'i açık olarak, "Makam-ı Mahmud'â(Şefaat Makamı'na) göndermesi kesindir" demek sûretiyle, Muhammed Aleyhisslâm'a şefaat yetkisinin verildiğinin ispatı mahiyetindedir. Allah'ın Peygamber'i Muhammed'i şefaat makamına ulaştırması kesin olduğuna göre, Hazreti Muhammed'in Makam-ı Mahmud'a ulaştığını, şefaat edebilecek bir makamda olduğunu söyleyebiliriz. Bu durumda, Peygamber'imiz için, "1-) Tüm Şefaat sadece Allaha aittir. Şefaat ya Resullulah, ya Ali, ya Geylani, ya Gavs vs. yok" demenin yanlışlığını, Âyet-i Kerîme ortaya koymuştur.

           Diğer taraftan Makam-ı Mahmud'a ulaşabilecek olan kullarına, Allah'ın, şefaat yetkisini verip vermemesini biz insanlar değerlendirme yetkisine sahip  değiliz. Olamayız da. En doğruyu bilen Allah'tır. Allah'a, "şu kimselere şefaat yetkisi ver"/ "şu kimselere şefaat yetkisi verme" demek, hiç kimsenin haddine değildir. Yanlış hüküm vermekten Allah'a sığınırız.

           RAHMÂN'IN KENDİSİNE İZİN VERDİĞİ VE SÖZÜNDEN HOŞNUT OLDUĞU KİMSELERDEN BAŞKASININ ŞEFAATI FAYDA VERMEZ:
           20. Tâhâ Sûresi 109. Âyet-i Kerîme(320. Sayfa):
           "109. O gün, Rahmân’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnud olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez."


           Bu Âyet-i Kerîme'de, Allah, Peygamberleri'nden başka bir kısım kullarına da, şefaat etme yetkisi vermiştir ki, "kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut olduğu kimselerden başkasının şefaatı fayda vermez" demiştir. Burada kendisine şefaat izni verilenlerden başkasının şefaat etmesinin kıymetinin olmadığı bildirilmektedir ki, yukarıda şefaat yetkisinin ancak Allah'ta olduğunu, kullarının, "1-) Tüm Şefaat sadece Allaha aittir. Şefaat ya Resullulah, ya Ali, ya Geylani, ya Gavs vs. yok" deme durumunda olamayacakları açıkça bildirilmektedir.

           Allah dilerse tüm takva sahibi kullarından istediklerine şefaat etme yetkisini verebileceğini açıkça belirtmiştir. Bunlar tasavvuf ehli kimseler de olabilir; Allah'ın sevdiği, insanların bilmedikleri kulları da olabilir. Bizler bu konuda hüküm verme yetkisine sahip değiliz. Bu yetkinin sadece Allah'a ait olduğunu bilmemiz yeterlidir. Ayrıca:

           KIYAMET GÜNÜ, YÜREKLER GIRTLAKLARA DAYANMIŞTIR, YUTKUNUP DURURLAR. ZÂLİMLER İÇİN NE SIĞINILACAK BİR DOST, NE DE SÖZÜ DİNLENECEK BİR ŞEFAATÇİ VARDIR:
           40. Mü’min Sûresi 18. Âyet-i Kerîme(470. Sayfa):
           "18. Yaklaşmakta olan o felaket (kıyamet) gününü de onlara haber ver. O dem ki yürekler gırtlaklara dayanmıştır, yutkunup dururlar. Zalimler için ne sığınılacak bir dost vardır, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçi."


           Burada sözü dinlenecek şefaatçilerin bulunduğu açıkça bildirilmektedir.

           ONLARIN TAPTIKLARI PUTLAR ŞEFAAT HAKKINA SAHİP DEĞİLLERDİR. ANCAK BİLEREK HAKKA ŞAHİTLİK EDENLER ŞEFAAT EDEBİLİR:
           43. Zuhruf Sûresi 86. Âyet-i Kerîme(496. Sayfa):
           "86. Onların Allah’ı bırakıp da tapdıkları putlar şefaat hakkına sahip değillerdir. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler şefâat edebilir."


           Bu Âyet'te de, bilerek Hakk'a şahitlik edenlerin şefaat edebilecekleri bildirildiğine göre, Peygamber'imiz Hazreti Muhammed Mustafa'dan daha fazla Hakk'a şahitlik edebilecek bir kul var mıdır? Peygamber'e şefaat yetkisi verildiğinin sağlam delillerinden olan bu Âyet'ten sonra da "1-) Tüm Şefaat sadece Allaha aittir. Şefaat ya Resullulah, ya Ali, ya Geylani, ya Gavs vs. yok" diyebilir misiniz? Hakkı teslim etmek de bir erdem'dir.

           Şefaat edebilecek olanlardan, gıyaplarında(yokluk, bulunmama, yitiklik tdk- gts) özür dilenmesi en güzel meziyettir. Kul elini açıp, Allah'tan bağışlanma dilerse, Allah tövbeleri kabul edicidir. Araya kimsenin girmesine, İslâm'da gerek yoktur. Araya sokuşturulacak kimseleri kabul edenlerin cehâletleri/ bilmezlikleri/ gafletleridir diyebiliriz. İslâmiyet'in, şu anda var olan, diğer dinlere göre en güzel ve üstün tarafı da, bu kuraldır. Ellerinizi açın ve sadece ve sadece Allah'tan yardım isteyiniz. Lütfen!

           GÖKLERDE NİCE MELEKLER VAR Kİ, ALLAH'IN DİLEYİP RÂZI OLDUĞUNA İZİN VERMEDEN ÖNCE, ONLARIN ŞEFAATLARI HİÇBİR İŞE YARAMAZ:
           53. Necm Sûresi 26. Âyet-i Kerîme(527. Sayfa):
           "26. Göklerde nice melek var ki Allah’ın dileyip razı olduğuna izin vermeden önce onların şefaatları hiçbir işe yaramaz."


           Bu Âyet'te de Allah, Meleklere şefaat etme yetkisi veriyor. Ancak Allah'ın dileyip râzı olduğuna izin vermeden önce, Meleklerin şefaatları hiçbir işe yaramamaktadır. Demek ki, Allah önce dileyecek; izin verecek ki, Melekler şefaat edebilsinler. Bu şefaat etme yetkisini Allah'ın kullandığının delilidir.

           *2-) Mehdinin geleceği yok
           *3-) Kabir hayatı, kabir azabı yok


           ALLAH’IN BİR GÜNÜ, BİZİM BİN YILIMIZDIR:
           32. Secde Sûresi 5. Âyet-i Kerîme(416. Sayfa): 
           "5. O, gökten yere, (yukarıdan aşağıya) işleri düzenler, sonra da o işler, sizin saydıklarınızdan bin yıl kadar olan bir günde O’na yükselir."

           Allah'ın bir günü insanların bin yılı olduğuna göre, kabir azabı için Kıyamet'in kopması ve tüm insanların Âhiret hayatı olan Cennet ve Cehennem'e girmelerine ölçü olarak, mizan'da yaptıklarının hesaplarını vererek, Cennet'e ya da  Cehennem'e girecek olmalarından sonra, azabı hak edenlerin belirlenmesi söz konusu olduğundan; ölen kimselerin kabir azabı diye bir durum söz konusu değildir. Doğrudur.

           Zira tüm insanların ve cinlerin yargılanmaları henüz yapılmamıştır. Arafat'ta beklemektedirler. İsa Aleyhisselâm, Allah'ın Âyet'i çerçevesinde, Allah katında, henüz iki(2) günlük ölüdür. Bu durumda Kıyamet'in kopmasına kadar geçen sürede çok fazla uzun olmaması gerekir.

           Allah'ın her şeye gücü yeter. 300+9 yıl uyuttuğu Ashab-ı Kehf'in muhafazasını nasıl yaptı ise, ölenlerin muhafazasını da öyle yapacaktır. Âyet'ler gayet açıktır. Ölenlerin bekleme süreleri, Allah katında, günlerle ifade edilebilecek kısalıktadır.

*4-) Miraç yok.

           Mİ’RAÇ'TA, HAZRETİ MUHAMMED’İ MESCİD-İ HARAM’DAN MESCİD-İ AKSÂ’YA GÖTÜREN ALLAH’TIR:
           17. İsrâ Sûresi 1. Âyet-i Kerîme(283. Sayfa):
           "1. Kulu Muhammed'i geceleyin, Mescidi Haram'dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescidi Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O'dur.”


           Allah, bu Âyet'inde, Kulu ve Resûlü Muhammed’i, “Mescid-i Haram’dan Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’tır” demişse; hiç kimse bu götürme konusunda şöyle mi gitti, böyle mi gitti; rüyada mı gitti, uyanıkken mi gitti diyemez. Allah(c.c.) götürdüm demişse, inananlar için, “götürmüştür” demek gerekir. Başka anlamlara çekmeye kalkışılamaz.

           Burada akıllarına takılan, “Kulu Muhammed'i geceleyin” ifadesi ile, “gece götürüldü ise, rüyadadır” anlamını çıkaranlar, Allah’ın gücünü, kudretini küçümsemektedirler. Bunun gafletinden kurtulmaları gerekir. Zira Allah her şeye Kâdir’dir. “…Mescidi Aksâ'ya götüren Allah, her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir...” demek suretiyle de, bu götürme işlemine gücünün yeteceğini belirtmiştir. Bu söz karşısında, hâlâ cismen gidip gitmediğini tartışmaya kalkanlar, Allah'ın gücünü anlamamışlardır. İşte bu iki Âyet-i Kerîme:

           ALLAH, GÖKLERİ YERİ VE İKİSİNİN ARASINDAKİLERİ 6 GÜNDE YARATMIŞTIR:
           25. Furkan Sûresi 59. Âyet-i Kerîme(366. Sayfa):
           “59. Gökleri yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan, sonra Arş’a hükmeden Rahmân’dır. Haydi ne dileyeceksen o her şeyden haberdar olan (Rahmân)dan dile.”


           GÖKLER, YER VE İKİSİ ARASINDAKİLER 6 GÜNDE YARATILDI. ALLAH’A HİÇ BİR YORGUNLUK DA DOKUNMADI:
           50. Kâf Sûresi 38. Âyet-i Kerîme(521. Sayfa):
           “38. Andolsun ki biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı günde yarattık. Bize hiçbir yorgunluk da dokunmadı.”

           İSRÂ GECESİ PEYGAMBER'E AÇIKÇA GÖSTERİLEN TEMÂŞÂ:
           17. İsrâ Sûresi 60. Âyet-i Kerîme(289. Sayfa):
           “60. Vaktiyle sana şöyle vahyettiğimizi hatırla: "Şüphesiz Rabbin insanları kuşatmıştır." (İsrâ gecesi) sana açıkça gösterdiğimiz o temâşâyı ve Kur'ân'da lanet edilen ağacı da, yalnız insanlara bir imtihan için yapmışızdır. Biz onları, korkutuyoruz, fakat bu onlara ancak büyük bir taşkınlıktan başka bir sonuç vermiyor."
demek suretiyle, Sidre-tül Münteha'ya ve ondan sonrasına kadar olan seyahatinde, Peygamber'imize gösterdiği güzellikleri, “açıkça” gösterdiğini belirtmiştir. Bu da, Miraç hâdisesinin cismen vuku bulduğunu ispatlar. Allah'ın buna gücü yeter. Bu husus, tartışmaya, gerek dahi duyulmayacak kadar açıktır. Zira imanın gereği:

           GÖRÜNMEDİĞİ HALDE ALLAH’TAN KORKAN VE İNANAN KİMSE İMAN ETMİŞ DEMEKTİR:
           36. Yâsin Sûresi 11. Âyet-i Kerîme(441. Sayfa):
           “11. Sen ancak Kur’ân’a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.”


           Görünmediği halde Allah'a inanan kimsenin Âyet'lerle sabit olan konularda, enaniyetleri ile hareket ederek, yanlışlara sapmaması gerekir.

*5-) Kadercilik yok

           BİR YAPRAK DÜŞMEZ Kİ, ONU ALLAH BİLMESİN(DÜŞEN HER YAPRAĞI BİLEN  ALLAH'TIR):
           6. En’âm Sûresi 59. Âyet-i Kerîme(135. Sayfa):
           "59. Gaybın anahtarları O’nun katındadır, onları O’ndan başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey yoktur ki, o her şeyi açıklayan Kitap’ta bulunmasın."


           Bu Âyet, "kader"i o kadar güzel izah eder ki, anlayana "sivrisinek sazdır" desek yeridir. Zira, Allah, düşen bir yaprağın bilgisine dahi sahipken; yarattığı ins-ü cinnin( insanlar ve cinlerin) yaptıklarının bilgilerine sahip olmaması düşünülebilir mi? Asla düşünülemez. Zira Allah:

           LEVH-İ MAHFUZ/ APAÇIK KİTAP:
           10. Yunus Sûresi 61. Âyet-i Kerîme(216. Sayfa):
           “61- Hangi işi yaparsan yap, Kur'ân'dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde şahidiz. Ne yerde, ne de gökte zerre kadar hiç bir şey Rabbinin gözünden kaçmaz. Ne zerreden daha küçük, ne de ondan daha büyük! Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır.”
demektedir.

           Bu Âyet'inde Allah, yarattığı her canlının bilgisine sahip olduğunu, yaptıkları bütün işlerinin Levh-i Mahfuz'da(Apaçık bir Kitap'da; Açık bir Kütük'de; İmam-ı Mübin'de; Açık bir Kitap'da; Ana Kitap'da) saklı olduğunu, Kur'ân'ın çeşitli Âyet'lerinde, bu ifadelerle bildirmektedir. Bu Âyet'den, insanların hayatları boyunca işlediği tüm fiillerinin, hesaplarının tutulduğu anlaşılmaktadır. Bu bilgilerin, insanların yaratılmasıyla, "...Ancak bunların hepsi apaçık bir kitaptadır." demek suretiyle, "Levh-i Mahfuz"da , insanların KADER HÜCRELERİnde, yaşamları boyu yaptıklarının kayıtları tutulmaktadır. Tutulan bu kayıtlar, insanların KADERi olarak tecelli(görünme, ortaya çıkma tdk- gts) eder.

           Bunun inkâr edilmesi mümkün olmadığına göre, "kadercilik yok" demek, tüm bu Âyet'lere aykırı olacağından, insanı küfre sürükleyen bir ifade olmaktan öte geçemez.

           *6-) Recm cezası yok

           24. Nur Sûresi 2. Âyet-i Kerîme(351. Sayfa):
           "2. Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun."

           ZİNA EDEN KADIN VE ZİNA EDEN ERKEKTEN HERBİRİNE YÜZ SOPA VURUN:

           MÜ'MİN'LERDEN BİR GRUP DA ONLARA UYGULANAN CEZAYA(ZİNAKÂRLARIN CEZASINA)  ŞÂHİT OLSUN:


           Allah’ın Âyet’inde bildirilen 100 sopa vurulması, hem erkek için, hem de kadın için verilen bir cezadır. Bu Âyet göstermektedir ki, zina eden erkek ve kadına 100’er sopa vurulması suretiyle, adaletten şaşmayan Allah’ın hem erkeğe, hem de kadına verdiği cezada fark bulunmamaktadır.

           Tatbikatta “recm cezası” uygulanmasının dayanağı nedir? Ne zaman recm cezası verilmeye başlanmıştır? Araştırıldığında, “Âyet’lerde böyle bir ceza yoktur” denilmekte; bir kısım sitelerde, recm Âyet’inin yazılı olduğu kâğıdı, keçilerin yediği gibi bir hikâye dolaşmaktadır. Böyle bir hikâyenin gerçek olamayacağını anlamamak mümkün müdür?

           Hâşâ Allah Âyet’leri koruyamamış; “keçiler Âyet yazılı kâğıdı yemiş.” Böyle bir hikâyeyi uyduranların ne elde etmek istediklerini anlamak mümkün değildir. Allah koruyacağım demişse, Âyet yazılı sayfaları başta Peygamber’imiz olmak üzere, tüm Müslümanlar da korurlardı.

           Kur’ân-ı Kerîm’i koruyacak olan Allah’tır. Böyle bir hikâye'nin inandırıcı olmaktan çok uzak olduğu da açıktır. Aynı zamanda çok da saçmadır. Zira “Kur'ân-ı Kerîm'i Kıyamet’e kadar koruyacağını” bildiren Allah'ın, hiçbir Âyet'inin değiştirilemeyeceğinin garantisini de vermesi sonucu, bu tür anlatımların(“recm Âyet’ini keçiler yedi” yalanının) lüzumsuz anlatımlar olduğu, apaçık bir gerçek olarak, ortadadır.

           Tüm İslâm’a inanmış Mü’minlerin de böyle saptırma kokan hikâyelerden uzaklaşmaları gerekir. Bu tür uydurma sözlere itibar edilmemesini yetkili ağızların açıklamaları ile, Mü’minlerin aydınlatılması emr-i bil mâ’ruf ve nehy-i anil münker çerçevesinde, tüm yetkililerin görevleridir. Bu tür yanlışları yapmaktan Allah'a sığınırız.

           DİĞER TARAFTAN, 2. ÂYET’TEN SONRAKİ, 3. ÂYET’TE ZİNA EDEN ERKEK VE ZİNA EDEN KADINLARIN EVLENECEKLERİ VE EVLENEMEYECEKLERİ, ALLAH TARAFINDAN BİLDİRİLMEKTEDİR.

           RECM CEZASI OLSAYDI, BU ÂYET’TEKİ YASAKLAMALARIN YAPILMASI SÖZ KONUSU BİLE OLAMAZDI. ZİRA TAŞLANARAK ÖLDÜRÜLEN KADIN ÖLMÜŞ OLURDU Kİ ZİNÂKÂR KADININ EVLENMESİ İÇİN ALLAH’IN ÂYET İNDİRMESİ DAHİ DÜŞÜNÜLEMEZDİ. DİĞER TARAFTAN ERKEK ZATEN TAŞLANMIYOR. BU DURUMDA ORTAYA ÇIKAN MANZARA:


           ZİNA EDEN KADIN VE ZİNA EDEN ERKEKTEN HERBİRİNE YÜZ SOPA VURUN:
           24. Nur Sûresi 2. Âyet-i Kerîme(351. Sayfa):
           "2. Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah dini(ni tatbik) hususunda sizi sakın acıma duygusu kaplamasın! Müminlerden bir grup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun."

           ALLAH BU ÂYET’İ İLE ZİNÂKÂR ERKEK VE KADINA 100’ER SOPA VURULMASINA HÜKMEDİYOR. DEVAMINDA, 3.ÂYET’TE:

           ZİNA EDEN ERKEK:
           -ZİNA EDEN BİR KADINLA VEYA
           -MÜŞRİK OLAN BİR KADINDAN BAŞKASI İLE EVLENEMEZ. BU, MÜ’MİN’LERE HARAM KILINMIŞTIR:

           ZİNA EDEN KADIN:
           -ZİNA EDEN BİR ERKEKLE VEYA
           -MÜŞRİK OLAN BİR ERKEKLE EVLENEBİLİR. BU, MÜ'MİN'LERE HARAM KILINMIŞTIR:

           24. Nur Sûresi 3. Âyet-i Kerîme(351. Sayfa):
           "3. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, müminlere haram kılınmıştır."

           2. ÂYET’İN HÜKMÜ RECM UYGULAMASINA DÖNDÜRÜLMESİ İLE YAPILAN TAŞLANMA SONUCUNDA, KADININ ÖLMESİ KESİN OLDUĞUNDAN, 3. ÂYET’İN UYGULAMADAN KALDIRILMIŞ OLDUĞUNU ALLAH’IN VE DE PEYGAMBER’İN(HÂŞÂ), ÖLDÜRÜLEN HAKKINDA ÂYET İNDİRİLEMEYECEĞİNİ BİLMEMELERİ GİBİ BİR DURUM ORTAYA ÇIKMIYOR MU?

           TATBİKATTA SADECE KADIN TAŞLANARAK ÖLDÜRÜLMEKTEYKEN, ERKEK BU ZİNA SUÇUNDAN, TÂBİRİ CÂİZ İSE, “PAÇAYI SIYIRMIŞ“ OLUYOR. ERKEK RECM CEZASINDAN KURTULUYOR. ANCAK ALLAH’IN CEZALANDIRMASINA BAKTIĞIMIZDA, ERKEK VE KADIN ZİNÂKÂRLARA 100’ER SOPA CEZASI ALLAH TARAFINDAN VERİLMİŞTİR. AYIRIM YAPILMAMIŞTIR.

           BİZ KİM OLUYORUZ DA ALLAH’IN ÂYET’İ İLE ORTAYA KOYDUĞU 100 SOPA CEZASINI ÖLDÜRMECESİNE AĞIR, RECM CEZASI UYGULAMASINA ÇEVİRİYORUZ? Kİ PEYGAMBER’İN ALLAH’IN RIZASI DIŞINDA HAREKET ETMESİ DE KESİNLİKLE DÜŞÜNÜLEMEZKEN:


           O(PEYGAMBER), BİZE İSNÂDEN BÂZI SÖZLER UYDURMAYA KALKIŞSAYDI, ELBETTE BİZ ONU BUNDAN DOLAYI KUVVETLE YAKALARDIK. SONRADA O'NUN ŞAH DAMARINI KESER ATARDIK:
           69. Hâkka Sûresi (44-46.) Âyet-i Kerîmeler(569. Sayfa):
           "44. O, bize isnâden bazı sözler uydurmaya kalkışsaydı,"
           "45. Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık."
           "46. Sonra da onun şah damarını keser atardık."


           BURADA DURUP DÜŞÜNMEK GEREKMEZ Mİ?

           ALLAH 100 SOPA VURUN ZİNÂKÂRLARIN İKİSİNE DE DİYOR. BİZ SADECE KADINI TAŞLAYARAK ÖLDÜRÜYORUZ. HADDİ AŞMIŞ OLMUYOR MUYUZ?

           İNTERNETTE DOLAŞAN BİLGİLERDE, PEYGAMBER’İMİZ ZAMANINDA TATBİKAT BÖYLEYDİ DİYORLAR. ANCAK ALLAH, YUKARIDA YAZDIĞIM ÂYET’DE, AÇIKÇA, PEYGAMBERİN, ÂYET İLE BİLDİRİLMİŞ BİR CEZANIN DAHA AĞIRINA HÜKMEDEMEYECEĞİ BİLGİSİNİ, VERMEKTEDİR. PEYGAMBERİMİZ DE “SÜNNETİM BUDUR” DEMEZ. DİYEMEZ. ZİRA BU ÂYET, PEYGAMBERİMİZE BİLDİRİLMİŞ BİR UYARI ÂYET’İDİR. PEYGAMBER BU ÂYET’İ UYGULAMAKLA YÜKÜMLÜDÜR.


           Allah, uygulamada bu 3. Âyet’i ile Peygamberin 2. Âyet’e ters bir sünnet ortaya koyamayacağını da bildirmektedir.

           Âyet’lerin farklı yorumlarını getirmekten ve Âyet’in özünden uzaklaşılmasından, Rabb’im cümle Müslümanları korusun.

           *7-) Hac ayları 4 aydır, dileyen 2 günde dileyen daha fazla günde işini bitirir ve döner. 10 günlük hac süresi yok

           KÂBE’NİN HACCEDİLMESİ ALLAH’IN İNSANLAR ÜZERİNDEKİ HAKKIDIR:
 
           KÂBE'NİN HACCEDİLMESİ FARZDIR:

           3. Âl-i İmran Sûresi (96-97.) Âyet-i Kerîmeler(63. Sayfa):
           "96. Şüphesiz insanlar için kurulan ilk mabed, Mekke’deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan Beyt (Kâbe)dir."
           "97. Onda apaçık deliller, İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren güvene erer. Ona bir yol bulabilenlerin Beyt’i haccetmesi Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağni (kimseye muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir."


           Allah, "...O'na(Kâbe'ye) bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır…” dediğine ve bu Âyet’in üzerine hiçbir sözün geçerli olamayacağına imanımız tam olduğuna göre, “Kâbe’nin hayatta iken bir kere ziyaret edilmesi, her Müslüman’a farzdır.” Diyebiliriz. İsteyen dilediği yolu seçer. Zira dinde zorlama yoktur.

           Allah, Âyet’te süre bildirmediğine göre, “şu kadar zaman haccet”, “bu kadar zaman Kâbe’de kal” diye bir hükmün olmadığı açıktır. Bu zaman sınırlamaları, sonradan ilâve edilmiş kurallar olup; Âyet’te belirtilmediği için, kalma süreleri, insanların kendi imkânlarına bırakılmıştır. Bunu da nereden çıkarıyoruz? Âyet’te “…Ona bir yol bulabilenlerin…” dediğine göre, maddî imkânı olanların ve sağlığı, sıhhati yerinde olanların anlamlarını da bu Âyet taşımaktadır. Bu nedenle Güner Akca’nın bu tespiti yerindedir. Doğrudur. Sonradan ilâve edilen hükümlerin Âyet’te yazılanlarla çelişmemesi esastır. Sonradan ilâve edildiği açık olan kuralların farz hükmünde olmadığını söylersek; yanlış olmaz.

           *8-) Hac’da şeytan taşlama, hacer’ül esved taşına el yüz sürme yok

           *9-) Mezhepler yok

           *10-) Altın/ipek erkeğe haramdır, yok

           *11-) Bir şeyhe veya tarikata bağlanma yok


*12-) Kıyamet alametleri yok
           
           DAĞLARIN YÜRÜMESİ VE YERYÜZÜNÜN ÇIRILÇIPLAK KALMASI KIYAMET ALÂMETLERİNDENDİR:
           18. Kehf Sûresi 47. Âyet- i Kerîme(300. Sayfa):
           "47. O kıyamet gününü hatırla ki, dağları yürüteceğiz ve yeryüzünü çırılçıplak göreceksin. Bütün insanları, mahşerde toplayacağız hiçbir kimseyi bırakmayacağız."


           Bu Âyet-i Kerîme'de dağların yürütülmesi ve yeryüzünün çırılçıplak bırakılması Kıyamet alâmetlerindendir.

           YE’CÜC VE ME’CÜC KAVMİ KIYAMETE KADAR DEMİR BAKIR KARIŞIMI(BRONZ/ TUNÇ) SET ARKASINDA KALACAKTIR:

           KIYAMET GÜNÜNDE, SET DÜMDÜZ OLACAK, YE’CÜC VE ME’CÜC KAVMİ DIŞARI BIRAKILACAKTIR:

           18. Kehf Sûresi (98- 99.) Âyet-i Kerîmeler(305. Sayfa):
           “97. Artık Ye’cuc ve Me’cuc bu seti ne aşabildiler ne de delebildiler.”
           “98. Zülkarneyn dedi ki: «Bu Rabbimin bir lütfudur. Rabbimin vaadi geldiği vakit de onu dümdüz yapacaktır. Rabbimin vaadi de haktır.»”
           “99. Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr’a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır.”


           Ye'cüc ve Me'cüc kavminin çıkması Kıyâmet Alâmetlerindendir.
       
           İSÂ ALEYHİSSELÂM’IN YERE İNİŞİ KIYAMETİN YAKLAŞTIĞINI GÖSTEREN BİR BİLGİDİR:
           43. Zuhruf Sûresi 61. Âyet-i Kerîme(495. Sayfa):
           "61. Gerçekten o, (İsâ’nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur."


           Bu Âyet'te de Kıyamet alâmetlerinden biri verilmektedir. İsa Aleyhisselâm'ın inişinin Kıyamet alâmetlerinden olması, "*12-) Kıyamet alametleri yok" demenin yanlışlığını ortaya koymaktadır. İsâ Aleyhisselâm'ın gelmesi bu Âyet ile haktır, gerçektir. Bunu inkâr etmek mümkün değildir. "12-) Kıyamet alametleri yok" diyebilmek için bu Âyet'in inkâr edilmesi gerekir. İnkâr edecek kimse de, kendisine “ben Müslümanım” diyebilecek midir? Tövbe yolu açıktır. Vakit geçmeden tövbe ederseniz kurtulursunuz. Hatırlatmak bir Müslüman olarak görevimizdir. Ayrıca:

           ŞÜPHESİZ KIYAMET'İN ALÂMETLERİ GELMİŞTİR. ARTIK KIYAMET KENDİLERİNE GELİP ÇATINCA ANLAMALARI NEYE YARAR?
           47. Muhammed Sûresi 18. Âyet-i Kerîme(509. Sayfa):
           "18. Artık onlar, kıyamet saatinin kendilerine ansızın gelivermesine mi bakıyorlar? Şüphesiz onun alametleri gelmiştir. Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca anlamaları neye yarar?"

           
           Burada Âyet-i Kerîme'nin, Kıyamet'in alâmetlerinin geldiğini, ancak, onların bu alâmetlerden habersiz olduklarını, "...Artık kıyamet kendilerine gelip çatınca anlamaları neye yarar? demek suretiyle, onların gelen Kıyamet alâmetlerini fark etmediklerini bildirmektedir.

           Bu durumda "Kur'an'da Kıyâmet alâmetleri yok" diyenlerin bu Âyet karşısında söyleyebilecekleri bir söz bulunabilir mi?

*13-) Erkek/kadın sünnet olmak yok

           İnternet ortamında sünnetin faydalarından bahseden doktorlarla, sünnet olmanın kesinlikle yanlış olduğunu bildiren doktorlar bulunabilmektedir. Sünnet olan erkeklerde, kanser riskinin azlığına dikkat çekenlere inanmanın neticesi olarak, sünnetli topluluklarda kanser riskinin daha az olduğunun tespit edilebildiği de bir gerçektir.

      *14-) Hayızlı/lohusa kadınlara ibadet yasağı yok

*15-) Kuran’ı anlamadan sevap için okumak yok

           İMAN EDENLER İÇİN, KUR’AN ÂYETLERİ, BİR ŞİFA VE RAHMET KAYNAĞIDIR:
           17. İsrâ Sûresi 82. Âyet-i Kerîme(291. Sayfa):
           “82. Biz Kur'ân'dan, iman edenler için bir şifa ve rahmet kaynağı olan âyetler indiriyoruz. Zalimlerin de ancak zararını artırır.”


           Kur'ân-ı Kerîm'i okumanın şifa ve rahmet kaynağı olduğunu söyleyen Allah'tır. Şifa için okuyun; rahmet için okuyun anlamlarına gelen bu Âyet'i, "sevap için okumak yok" diyerek, Müslüman'ları Kur'an okumaktan alıkoymak anlamına gelecek bu cümlenin:

           "Kuran’ı anlamadan sevap için okumak yok." demek yerine;
           "Kur'an'ın anlayarak okunması şifa ve rahmet kaynağıdır" denmesi, Allah'ın rızasına daha uygun olurdu. Anlayarak okunan Kur'ân, hem şifa, hem rahmet, hem de sevap kaynağıdır.

           KUR’AN’DAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ:
           43. Zuhruf Sûresi 44. Âyet-i Kerîme(493. Sayfa):
           "44. Doğrusu o Kur’an, senin için de, kavmin için de bir öğüttür ve siz ondan sorguya çekileceksiniz."


           Burada bildirildiği üzere yukarıdaki 17. İsrâ Sûresi 82. Âyet- i Kerîme(291. Sayfa)'de  şifâ ve rahmet kaynağı olmasının hikmetine, bu Âyet'in Kur'andan sorguya çekileceksiniz bilgisi de eklenince, "Ben Müslümanım” diyen kimselerin, Kur'an'dan sorguya çekilirken yanlarında ne bir ana, ne bir baba, bulunmayacaktır. Herkes kendi imtihanını verecektir. "Onlara yardım da olunmayacaktır." Bu durumda, her Müslüman'ın Kur'ân-ı Kerîmi anlayarak okuması, Âyet çerçevesinde şarttır. Zira imtihanı vermek için çalışmak esastır.

           Atatürk'ün emriyle kurulan, "Diyanet İşleri Başkanlığı" 3 Mart 1924 tarihinde Şer'iye ve Evkaf Vekâleti' nin yerine kurulmuş olup; İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevlidir.

           O zamandan bu zamana kadar geçen süre içerinde, böyle bir kurumun varlığına rağmen, hâlâ Kur'an'ın okunmasının esasları yerleştirilememiş; insanlar anlayarak mı okusun, anlamadan mı okusun tartışmaları sürerken, bu işin başında olan teşkilâtın, bu Âyet'ler çerçevesinde:

           "İMAN EDENLER İÇİN, KUR’AN ÂYETLERİ, BİR ŞİFA VE RAHMET KAYNAĞIDIR." ve

           "KUR’AN’DAN SORGUYA ÇEKİLECEKSİNİZ." Âyet'leri konusunda, Müslümanlar, bilinçlendirilip; Kur'ân'ı anlayarak okuyabilenler olarak topluma kazandırılmış olsalardı, şimdiki toplumumuzda süregelen cinâyetler, dolandırıcılıklar, hırsızlıklar, uğursuzluklar, namussuzluklar, yolsuzluklar, rüşvetler, adam kayırmalar, torpiller, siyâsî ayak oyunları ve daha bir çok kangren davranışlar kalır mıydı? Kalmazdı. Toplumumuz huzur toplumu olurdu. O halde kendinize geliniz lütfen!

           "YARATAN RABBİNİN ADIYLA OKU."
           96. Alâk Sûresi (1-5.) Âyet-i Kerîmeler(599. Sayfa):
           "1. Yaratan Rabbinin adıyla oku!"
           "2. O, insanı bir alekadan (embriyodan) yarattı."
           "3. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir."
           "4. O Rab ki kalemle yazmayı öğretti."
           "5. İnsana bilmediği şeyleri öğretti."


           Âyet-i Kerîme'sinde Allah'ın ilk emri "OKU"dur. Bunun üzerine, aklı başında, bilen, okuyup okuduğu ile amel eden hangi Mü'min kişi kalkıp da:   

           "Beni okutmadılar. Câhil kaldım diyebilir? Diyemez. Zira elinde ki 1500 liralık android cep telefonundan(2021 senesi fiyatlarıyla) Google'a girip "ara" derse, karşısına, en iyi öğretmenlere taş çıkaracak kadar okuyup yazmayı öğretebilecek onlarca, yüzlerce, hatta binlerce site çıkar. Aç. Oku. Sana "Oku" diyen Allah'tır. Allah'ın emrine rağmen okumadı isen, senin bileceğin iştir. "Kur'an'dan sorguya çekileceksiniz" uyarısını yapan da Allah'tır.

           Sözün kısası, "Kur'an'ı Kerîm'i okuma" diyen bir tek Allah'ın kulu var mıdır? Var ise, cezasını verecek makam bellidir. Allah'ın, "neden okumalarına engel oldun" demeyeceğini zanneden gafil var mıdır? Aklı başında bir insan da, hiç kimseye, ama hiç kimseye Kur'ân-ı Kerîm'i anlamadan oku demez. Diyemez. Neticesini bilmiyorsa; Kur'ân'-ı Kerîm'in ilgili Âyet'lerine bakar. "Oku" emri ile birlikte; "Kur'an'dan sorguya çekileceksiniz." Âyet'ini de hatırından çıkarmaması gerekir.

           Kur’ân-ı Kerîm’i “sadece okuyun yeterlidir” diyebilecek bir tek din adamı bulunmamaktadır. Bulunamaz da. Okumak şifadır. Ancak:

           “KUR’AN-I KERÎM’İ ANLAYARAK OKUMAK” 43. Zuhruf Sûresi 44. Âyet-i Kerîmesi çerçevesinde FARZDIR.

*16-) Ölüye Kuran okumak, sevap transferi yapmak yok

           KUR’AN ALLAH TARAFINDAN İNDİRİLMİŞTİR:
          46. Ahkâf Sûresi (2-3.) Âyet-i Kerîmeler(503. Sayfa):
           “2. Bu kitabın indirilişi, çok güçlü, hüküm ve hikmet sahibi olan Allah tarafındandır.” 
           “3. Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri ancak hak ile ve belirli bir süre için yarattık. İnkâr edenler uyarıldıkları şeyden yüz çeviriyorlar.”


           KUR'AN GEREĞİ GİBİ DÜŞÜNÜP ANLAMAYA ÇALIŞMAK İÇİN NÂZİL OLMUŞTUR:

           KUR'AN ALLAH'TAN BAŞKASI TARAFINDAN İNDİRİLMİŞ OLSAYDI MUTLAKA ONDA BİRÇOK ÇELİŞKİLER BULURLARDI:

           4. Nisâ Sûresi 82. Âyet-i Kerîme(92. Sayfa):
           "82. Onlar hâlâ Kur’ân’ı gereği gibi düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah’tan başkası tarafından indirilmiş olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı."


           KUR’AN ALLAH’TAN KORKAN KİMSE İÇİN BİR ÖĞÜTTÜR:
           20. Tâhâ Sûresi (2- 3.) Âyet-i Kerîmeler(313. Sayfa):
           “2. Ey Muhammed! Kur’ân’ı sana sıkıntıya düşesin diye indirmedik.”
           “3. Ancak Allah’tan korkan kimse için bir öğüt olarak (indirdik.)”


           Bu Âyet'i Kerîme'lerin açık ifadesinden sonra, söyleyebileceğimiz, hâlâ anlamını bilmeden okuyanların kendi yanlışlarıdır, diyebiliriz. Zira "Oku" emri ilk Âyet olarak indirildiğinde, bütün insanların bu Âyet'in gereği olarak, okumaya önem vermeleri, okumayanların İslâm ülkelerinde hiç bulunmaması gerekirdi.

           KUR'AN HİDAYET REHBERİDİR:
           2. Bakara Sûresi 38. Âyet-i Kerîme(8. Sayfa):

          KUR’AN KENDİNDEN ÖNCEKİLERİ TASDİK EDEN BİR KİTAPTIR:
           46. Ahkâf Sûresi 12. Âyet-i Kerîme(504. Sayfa):

           KUR'AN, KENDİSİNDEN ÖNCEKİ TEVRAT VE İNCİL'İ TASDİK EDİP DOĞRULAYAN BİR KİTAPTIR:
           3. Âl-i İmran Sûresi (3-4.) Âyet-i Kerîmeler(51. Sayfa):

           KUR'AN KÖTÜLÜKTEN KORUNACAKLAR(MUTTAKİLER) İÇİN HİDAYETTİR:
           2. Bakara Sûresi 2. Âyet-i Kerîme(3. Sayfa ):

           KUR’AN, PEYGAMBER İÇİN DE, KAVMİ İÇİN DE BİR ÖĞÜTTÜR:
           43. Zuhruf Sûresi 44. Âyet-i Kerîme(493. Sayfa):

           KUR’AN’DA İNSANLAR İÇİN HER TÜRLÜSÜNDEN TEMSİL VARDIR:
           39. Zümer Sûresi 27. Âyet-i Kerîme(462. Sayfa):

           KUR’AN’DAN SİZE NE KOLAY GELİRSE OKUYUN:
          73. Müzemmil Sûresi 20. Âyet-i Kerîme(576. Sayfa):

           KUR’ÂN-I KERÎM’E TEMİZLENENLERDEN BAŞKASI EL SÜREMEZ:
           56. Vâkıa Sûresi (77-81.) Âyet-i Kerîmeler(538. Sayfa):

           KUR’ÂN-I KERÎM, MÜMİNLER İÇİN HİDÂYET REHBERİ VE MÜJDECİDİR:
           27. Neml Sûresi 1-3.) Âyet-i Kerîmeler(378. Sayfa):

           KUR’ÂN-I KERÎM’İ ALLAH KORUMAKTADIR:
           15. Hicr Sûresi 9. Âyet-i Kerîme(263. Sayfa):

           KUR’ÂN-I KERÎM’İN BİR MÛCİZESİ OLARAK, İSRAİLOĞULLARI'NIN İKİNCİ FESATLARINI ÇIKARMALARINA İŞARET EDİLMİŞTİR:
           17. İsrâ Sûresi (4-8.) Âyet-i Kerîmeler(283- 284. Sayfalar):

           KUR’AN OKUMAK İÇİN EUZÜ BESMELE İLE BAŞLA:
           16. Nahl Sûresi 98. Âyet-i Kerîme(279. Sayfa):

           KUR'AN  YAHUDİLER'İN DE KİTABIDIR:
           2. Bakara Sûresi 41. Âyet-i Kerîme(8. Sayfa):

[/color]
           Bu kadar Âyet'ten sonra, "Kur'an'dan sorguya çekileceksiniz" diyen Âyet'in hükmüne uyanlara, anlamadan okuyun diyen hiçbir Âyet de bulunmadığına göre, Kur'an'ın okunması, biz okuyanların faydalanması içindir. Elbette "sevap transferi yapıyorum" diye okuyan bir Mü'min göremezsiniz. "Sevap transferi yapıyorum" diyenin kendi yanlışı olarak düşünülmelidir. Zira Allah:

           HERKESİN KAZANDIĞI KENDİSİNE AİTTİR.

           HERKES KENDİ GÜNAH YÜKÜNÜ TAŞIR; BAŞKASININ GÜNAH YÜKÜNÜ TAŞIMAZ:

           6. En’âm Sûresi 164. Âyet-i Kerîme(151. Sayfa):
           “164- De ki: Allah herşeyin Rabbi iken, ben O'ndan başka Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi (günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günah) yükünü taşımaz. Sonra dönüşünüz Rabbinizedir. O, ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.”


           HERKES KENDİ GÜNAHINDAN SORUMLUDUR:
           34. Sebe’ Sûresi 25. Âyet-i Kerîme(432. Sayfa):
           “25. De ki: «Siz bizim yaptığımız günahlardan sorumlu tutulmazsınız. Biz de sizin yaptıklarınızdan sorumlu olmayız.»
demek  suretiyle, insanların hiçbir bahaneye sığınmadan, Kur'an'ı anlayarak okumalarının önünde engel bulunmamaktadır. Tek engel, kendi yanlışları/ tembellikleri/ boş vermişlikleri olmaktadır.

           Bu Âyet’ler çerçevesinde, İslâmiyet’in doğuşundan itibaren, o zamanki Müslümanların okumaya fazlasıyla önem verdiklerini, mucitlerin tarihlerini incelemekle, kolaylıkla tespit edebiliriz.

           Müslüman mucitlerin 17. yüzyıla kadar verimli çalışmalar yaptıkları, her alanda gözlenebilmektedir. 17. yüzyıldan sonra, mucitlerin Hristiyan Âleminde arttığı görülmektedir. Bu demek oluyor ki, Müslümanlar Allah’ın “oku” emrine uyduklarında ilmî gelişmelere imza atabilmişler; Kur’an emrinden uzaklaştıklarında ise, mucitlik alanında gerilemeye başlamışlardır. Bu tespiti herkes, icatların tarihlerine baktıklarında görebileceklerdir.

      *17-) Bir insandan tevbe almak vermek, rabıta yapmak, dönmek, kafa sallamak yok
      *18)- İnfakta/zekatta kırkta bir yok. Malın biriktikçe ihtiyacından fazlasını imanın/ samimiyetin/ takvan oranında verirsin


           İHTİYAÇTAN FAZLASINI İNFAK EDİN:
           2. Bakara Sûresi 219. Âyet-i Kerîme(35. Sayfa):
           “219- Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki: Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz.”


           Bu Âyet'te ihtiyaçtan fazlası derken, Güner Akca'nın "Malın biriktikçe ihtiyacından fazlasını imanın/ samimiyetin/ takvan oranında verirsin" cümlesi Âyet'in ruhuna çok uygundur.

           İnsan ihtiyaçlarını bilen varlıktır. İnsanların ihtiyaçlarının ötesinde mal, para v.s. sinin olması durumunda diğer yoksul insanları düşünmesi için, bu Âyet'in muhatabı olarak, fazla mal/ paramızı ihtiyacı olanlara infak etmemiz gerekmektedir. Gerçekten bir yıl bekleyen malın zekâtı gibi bir kural bu Âyet'in ruhuna aykırıdır. Bir konferansta bir din adamı "kazancınız olan maaşlarınızdan, % 5 oranında zekâtınızı vermeniz gerekir" demişti. Bu ifade, 2. Bakara Sûresi 219. Âyet'in "...İhtiyaçtan fazlasını infak edin..." ifadesine de uygundur. İhtiyaçtan fazlası, yoksulların hakkı olarak düşünülmeli ve fazla mal/ para yoksullara verilmelidir. Allah birçok Âyetlerinde "saçıp savurmayın" ikazında bulunmaktadır. Bu infakın sınırları, Müslüman'ın gönlündeki Âyetlere uymak için birebirdir. İstediği kadar infak edemez. Sınır, kendi ve aile fertlerinin ihtiyaçlarının da hesaplanması suretiyle belirlenir.

          *19-) Erkeğin kişisel üstünlüğü, kadının erkeğe itaati yok. Sorgusuz itaat Allah’adır.

*20-) Evliya(Allah dostu), keramet sahibi yok

           Böyle bir kural ortaya koyduğunuz takdirde, tasavvufu inkâr etmiş olmuyor musunuz? Ahmed Yesevî'ler, Yunus Emre'ler, Mevlâna'lar, Edeb Ali’ler, Şems-i Tebrîzi'ler, Hacı Bektaşi Veli’ler inkâr edilmiş olmuyor mu? Bu insanların sırf Allah aşkı ile yıllarca irşad görevini yapmaları, nefislerini terbiye etmek için didinmeleri boş faaliyetler miydi?

           Bunları yazarken, İslâm'ın bayraktarlığını yapmış, örnek insan olarak, dünyanın takdirini kazanmış bu kimselerin emeklerinin hiçbir değerinin olmaması hangi akla mantığa sığar? Bu insanların Allah'a bağlılıklarını tartacak hiç kimse yoktur. Olamaz da. Zira ömürleri Kur'ân-ı Kerîm'e hizmet ile geçmiş bu insanlar hakkında "20-) Evliya(Allah Dostu) keramet sahibi yok" diyebilmek için:

           ALLAH YERİNE KARAR VERME YETKİSİNE SAHİP OLUNMASI GEREKİR. BÖYLE YETKİLİ KİMSELER YOKTUR. TÜM YETKİLER ALLAH'INDIR.

           Allah, kendisine dost seçmek için, hiç kimseye muhtaç değildir. Kendi dostlarını kendi seçer. Hiç kimseye dostlarını seçme yetkisini vermemiştir. Allah'ın kendisinde olan "dost seçme" yetkisini, ölümlü yazar, çizer, profesör, din adamı, adlarında karşımıza çıkan hiç kimseye bırakmaz. Bunların hiç biri bu yetkiye sahip değildir. Olamaz da. İnsanların hadlerini bilmeleri en güzel meziyetlerden biridir. Haddini bilmek İslâm’ın temel taşlarındandır. Bu temel taşları yıkmayınız. Lütfen!

*21-) Mevlit yok

           Süleyman Çelebi'nin yazdığı, Mevlîd-i Şerif, bilindiği üzere, edebî bir üslupla, Hazreti Muhammed'i doğumundan vefatına kadar bütün halleriyle anlattığı bir şiirdir. Bunun terennüm edilmesi, insanların, Peygamber'imizin yaşantısındaki güzelliklerinin ortaya konulması açısından, önem arz eder. Ancak:

           Mevlidlerin, bir kısım fırsatçıların para kaynağı olarak görülmesi, akla da mantığa da, Allah'ın Kitabı Kur'an'a da aykırıdır. Kabul edilemez. Zira Allah Kitap ehlinin para karşılığında Kutsal Kitap'tan bir şeyleri gizleyip para alanlar konusunda:

           ALLAH'IN İNDİRDİĞİ KİTAPTAN BİR ŞEYİ GİZLEYİP DE BUNUNLA BİRAZ PARA ALANLAR GERÇEKTEN KARINLARI DOLUSU ATEŞTEN BAŞKA BİR ŞEY YEMEZLER:
           2. Bakara Sûresi (174-175.) Âyet-i Kerîmeler(27. Sayfa):
"174. Allah’ın indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab vardır."
"175. İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da sabırlıdırlar!"


           Bu Âyet'in hikmetine eşdeğer olarak, Kur'ân'ın para karşılığı okunması da yanlış hareket tarzlarındandır. Bu Âyet ile, Kur'an okunmasından, maddî menfaat temininin önü kesilmiştir. Aksi takdirde aldıkları para onlar için "...karınları dolusu ateş..." olarak geri dönecektir.

           Bu Âyet, Allah' ın indirdiği Kitap'tan para almanın yanlışlığını ortaya koyan bir Âyet'tir. Bir zamanlar câmi imamımız İsmail Hoca, mevlüt oku, hatim yap diyenlere tamam der, hatimini yapar duasını okur, ancak verdikleri parayı almazdı:

           "Bu benim görevim" derdi.

           Hey gidi günler hey! Eski çamlar bardak oldu. Bu Âyet'in muhatabı olanlara önemle duyurulur. Zira görevimizdir. İkaz edelim. "...Acı veren bir azap vardır..." diyen Allah'tır. Başka söze, anlayan için, gerek yoktur.

*22-) Salavat yok

           ALLAH VE MELEKLERİ PEYGAMBER’E SALÂT EDERLER:

           İMAN EDENLER! PEYGAMBER’E TESLİMİYETLE SALÂT VE SELÂM EDİN:

           33. Ahzâb Sûresi 56. Âyet-i Kerîme(427. Sayfa):
           “56. Gerçekten Allah ve melekleri Peygambere salât ederler. Ey iman edenler! Siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.”


           Salâvat: "Allahümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ âli seyyidina Muhammed" demektir ki, bu Âyette çok açık olarak  "ALLAH VE MELEKLERİ PEYGAMBER’E SALÂT EDERLER" demek suretiyle Hazreti Muhammed'i yücelttiği, bir gerçek olarak bu Âyet'le tescilli iken; "salavat yok" diyebilen kimselerin, Allah'a havale edilmelerinden başka, benim de söyleyecek hiçbir sözüm yoktur. Devamında "Ey iman edenler! Siz de ona teslimiyetle salât ve selâm edin.” diyen Allah, Resûlü ve kulu Muhammed'i övgüye lâyık gördüğü için, bu güzelliği bizlere de bahşetmiştir. Allah dilimizden salavatı eksik etmesin. Âmin!

*23-) Sünnet namaz zorunluluğu yok

           NAMAZ KILIN, ZEKÂT VERİN, ALLAH'A SARILIN:
           22. Hacc Sûresi 78. Âyet-i Kerîme(342. Sayfa):

           NAMAZ KILMAYA KALKTIĞINIZDA:
           1. YÜZLERİNİZİ,
           2. DİRSEKLERE KADAR ELLERİNİZİ YIKAYIN,
           3. BAŞLARINIZI MESHEDİN,
           4. İKİ TOPUĞA KADAR DA AYAKLARINIZI YIKAYIN:

           5. Maide Sûresi 6. Âyet-i Kerîme(109. Sayfa):

           NAMAZ, MÜ’MİNLERE BELİRLİ VAKİTLERDE YAZILI BİR FARZDIR:
           4. Nisâ Sûresi 103. Âyet-i Kerîme(96. Sayfa):

           NAMAZDA SESİNİ PEK YÜKSELTME, ÇOK DA GİZLİ OKUMA, ORTA YOLU SEÇ:
           17. İsrâ Sûresi 110. Âyet’i Kerîme(294. Sayfa):

           NAMAZI DOSDOĞRU KILIN:
           2. Bakara Sûresi 43. Âyet-i Kerîme(8. Sayfa):

           NAMAZI HAKKIYLA KILMAYA BAKIN VE ZEKÂTI VERİN:
           2. Bakara Sûresi 110. Âyet-i Kerîme(18. Sayfa):

           NAMAZI SAVAŞ SONRASI RÜKÜNLERİ İLE KILMANIN FARZİYETİ:
           4. Nisâ Sûresi 103. Âyet-i Kerîme(96. Sayfa):

           NAMAZLA YARDIM İSTEME, ALLAH'A SAYGILI OLANLARDAN BAŞKASINA AĞIR GELİR:
           2. Bakara Sûresi 45. Âyet-i Kerîme(8. Sayfa):


           Namaz kılmanın farziyyetini(farz oluşunu) bu Âyetler ile kesin olarak kabul ettik. Ancak Peygamber’imiz Hazreti Muhammed'in zamanında, farz ve vâcip namazlar kılındıktan sonra, farz namazlarla birlikte Peygamber'imizin kıldığı sünnet namazlarını yok saymak, hangi takvaya sığar ki?

           Peygamber'imizin kıldığı sünnet namazlarını, Allah dileseydi, Cebrâil vasıtasıyla, "sünnet namaz yok, farzlardan fazla kılamazsınız" diye bir Âyetle bildiremez miydi? Bildirmediğine göre, Peygamber'imizin sünnet namazları Allah tarafından kabul edilmiş demektir. Aksini söylemek kimin haddine?

           Peygamber'imizin yolundan giden Mü'min’lerin hiçbiri, "Sünnet namaz zorunluluğu Kur'an'da yok" demek suretiyle, Peygamber'imizin kıldığı/ kıldırdığı sünneti olan namazlarını "yok" sayamazlar. Sünnet namaz Kur'an'da "yok" demek suretiyle, Müslümanların ibadetlerine engel olmaya kalkmak hangi insafa sığar. Sünnet namazların fazlalık olarak görülmesi mi amaçlanmaktadır. Anlaşılacak gibi değildir.

           Allah'ın vermiş olduğu bu kadar nimete karşılık, farz kıldığı namazların 24 saat içerisinde, toplam vâcip namaz ile birlikte 20 rekât olan namazların abdesti, kılınması ve hazırlıkları için toplam ayırdığımız vakit, 20-30/ 60 dakikayı geçmez. Peygamber'imizin ilâve ettiği sünnet namazları ise, toplamda 20 rekât olduğuna göre 20-30/ 60 dakikada bunlar için vaktimizi harcasak; bir günde toplam 1/ 2 saatlik namaz ibadeti ile meşgul oluruz ki, hiçbir Mü'min kimse bundan ne sıkılır, ne de kılmamazlık eder. Allah'ın verdiği nimetler yanında, Allah'ın:

           NAMAZI DOSDOĞRU KILIN:
           2. Bakara Sûresi 43. Âyet-i Kerîme(8. Sayfa):
           "43. Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû edenlerle birlikte siz de rükû edin."
emri ile kıldığımız namazlar, çok az zamanımızı almaktadır. Verdiği bunca nimetler karşılığında kullarından istediği 24 saatte 1/ 2 saatlik ibadet çok geliyorsa, kendimize sormamız gerekir:

           -Bir dakika verdiği nefesi kesseydi; ne yapardık?
           -Verdiği suyu 5 gün bulamasa idik; tüm insanlık bitmez miydin, Peygamber'imizin, Allah'ın farzlarının yanında kıldığı sünnet namazları için harcayacağımız yaklaşık 1 saatlik zamanı, nasıl fazlalık olarak görürüz. Bu Peygamber sevgisi ile bağdaşabilir mi? Peygamber'i sevenlerden, sünnetlerden vazgeçilmesini istemek yanlışların en büyüğüdür. Böyle bir yanlışa, hiç kimse tevessül etmemelidir. Şu hatıramı nakledeyim:

           Sene 1972, çalıştığım işyerinde bir mesai arkadaşım var. Tartışmalar dinî konulara geldiğinde, devamlı olarak:

           "5 vakit namaz çok fazla, 3 vakte indirilmelidir" der, dururdu. Bir gün dayanamadım:

           "Arkadaş, senin, bildiğim kadarıyla, vakit namazlarından geçtim; Cuma Namaz'larına bile gittiğini görmedim. Sen bırak bu 3 vakte indirme meselesini, namaz kılanlar bunu ileri sürsünler" dediğimde, diyecek hiç bir sözü olmadığı için, konu, orada kaldığım iki sene boyunca hiç açılmadı.

           Bu tür “sünnet yok” haberlerini yazabilenlerin, insanların zihinlerini karıştırmaktan başka işlerinin olmadığı kanaatimi belirtmek isterim. Gönül arzu eder ki, gerçekten İslâm’da olmayan hurâfeleri yazsınlar. İnsanların hurafelerden kurtulmalarına sebep olup; Allah katında derece kazansınlar.

*24-) Arapça dua etmek ve arapça namaz kılma zorunluluğu yok

           Dünyanın hiçbir ülkesinde, Müslüman olan kimsenin ben namazlarımı İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca, Çince, Hinduca, Urduca lisanım ile kılacağım dediği görülmemiştir. Ne hikmetse, sadece Türkiye'de bu konu gündemden hiç düşürülmemiştir. Düşürülmez de.

           Ey Müslüman! Bunda bir bit yeniği yok mudur? Şayet Müslümanlığa Türklerin geçtiği yaklaşık 1269 senedir, Muhammed(s.a.v.)'e indirilen şekli ile dualar Cuma vaazlarında Arapça okunsa da(ki bu okunanlar Âyet/ Hadis'lerin Arapça okunuşlarıdır), bütün camilerimizde, imamlar, hutbede bu Âyet ve Hadis'leri Türkçe açıklarlar. Namaz kılanlar sonunda, dualarını Türkçe yaparlar. Müslüman'ın kendi lisanında dua etmesinin önünde hiçbir engel bulunmamaktadır.
           
           "*23-) Sünnet namaz zorunluluğu yok" bahsinde belirttiğim gibi, namazın Türkçe dualarla bitirilmesinin önünde de engel yoktur. Hutbe öncesinde/ vaazlar öncesinde hocaların Arapça okudukları duaların sonrasında Türkçe vaazlar verilmekte, Mü' min' ler Türkçe olarak anlayacakları dilden öğütlerini dinleyebilmektedirler. Zira Allah duanızı mutlaka Arapça yapacaksınız diye hiçbir Mü'min'i zorlamaz. El açan kimse, istediği lisanla dua edebilir; Allah, tüm lisanları bilen, Bir ve Tek Mutlak Varlık'tır.

           Namazların yeryüzünde, tek lisan ile, orijinal, Allah'ın Arapça olarak indirdiği şekli ile, kılınır olması, tüm Müslümanlar'ın aynı namazları kılmalarına vasıta olmuştur, ki bu şekli ile birlik ruhunun tamamlanması,

(tatbikatta görülen, İslâm ülkeleri arasındaki farklılıklar, ne Allah’ın, ne de kulunun kabul edebileceği bir husustur. Allah, bu ayrımcılıktan dinimizi ve Müslümanları kurtarsın.)

söz konusu olabilmektedir. Bunun ispatı için Kur’an Mealleri'nin(yaklaşık 58 Kur’an Meal’i bulunmaktadır.) nasıl farklı olarak çeşitlendiğine göz atmamız yeterlidir, sanırım.
 
      *25-) Muska/büyü/nazar yok
      *26-) Cuma namazı sadece erkeklere farzdır diye birşey yok. İman eden her erkek ve bayanlara farzdır.


           CUMA GÜNÜ ALIŞVERİŞİ BIRAKIN, ALLAH’I ANMAK ÜZERE, CUMA NAMAZI İÇİN KOŞUN:
           62. Cuma Sûresi 9. Âyet-i Kerîme(555. Sayfa):
           “9. Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığı(nız) zaman, Allah’ı anmaya koşun, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.”


           Bu Âyet-i Kerîme'de ayrım yapılmamakta, alışveriş yapan herkesin Cuma Namazı için, alışverişi(genel anlamda işlerinizi) bırakın, Allah'ı anmak üzere, Cuma namazı için koşun demektedir. Erkek ya da kadın denilmediğine göre, herkesin erkek/ kadın Cuma Namazı için koşmaları bildirilmiştir.

*27-) Kölelik/cariyeliği teşvik yok

           Kur'ân'ın hiç bir yerinde, kölelik/ câriyeliğin teşviki söz konusu değildir. Zira İslâm'ın yeryüzüne gelmesinden sonraki zamanlarda, Müslümanlar arasında kölelik, câriyelik kalmamıştır. Kalmış ise bilinsin ki, ancak o kimselerin(kölelik ve câriyelik müessesesine rıza gösterenlerin/ bunlardan para kazananların) kendi yanlışlarıdır. Bu yanlış İslâmiyet'e mal edilemez. Allah Kur'ân-ı Kerîm'inde:

           ALLAH, KASITLI YAPILAN YEMİNLERİNİZDEN SİZİ SORUMLU TUTAR. BOZULAN YEMİNİN KEFARETİ AİLENİZE YEDİRDİĞİNİZİN ORTALAMASINDAN ON YOKSULU YEDİRMEK VEYA GİYDİRMEK YAHUT DA BİR KÖLE AZAD ETMEKTİR. VERECEK BİR ŞEY BULAMAYAN ÜÇ GÜN ORUÇ TUTAR:
          5. Maide Sûresi 89. Âyet-i Kerîme(123. Sayfa): 
           "89. Allah sizi, kasıtsız olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur. Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki, şükredesiniz."


           Bu Âyet'te Allah, kasıtlı yapılan yeminlerden kullarını sorumlu tutmakta ve yeminin kefareti olarak, "10 yoksulu doyurmak/ giydirmek/ bir köle azad etmektir" der ki, bu İslâm'ın köleliğe itibar etmediğinin, köleliğin kaldırılması için çeşitli fırsatların değerlendirilerek, köleliğin sonlandırılmasının gerektiğinin görüntüsünü verir.

           Peygamber'imiz zamanında, ki İslâm'ın ilk zamanlarıdır; 10 Müslüman'a okuma-yazma öğreten kölelerin hürriyetlerine kavuşturulacağı, azad edilecekleri kuralı, zannediyorum ve diyorum ki:

          Laf olsun diye böyle bir kural konulmamıştır. O halde İslâm'ı tenkit ederken, İslâm tarihinin de düzgün okunması gerekmektedir.

      *28-) Kadının uğursuzluğu, cenazeden uzak tutulması, sadece erkeğin cenaze namazı (duası) kılması yok. Cenaze namazı cenaze duasıdır.

           Saygılarımla.

DEVAMI "KUR'AN'DA BUNLAR HİÇ YOK" ÂYETLERLE İTİRAZIM VAR(2)'DEDİR.

           ÖNEMLİ NOT(1):

           ÖNEMLİ NOT:

           06.08.2008 tarihinde yazmaya başladığım bu sitede, iyi niyetlerle yazılmasını istediğim ilmî, dîni, sosyal ve her konuda yazıların yazılması hedeflenmiş olmakla beraber, bir müddet sonra, furya halinde, sitemize ve genel ahlâk kurallarına aykırı yazılan yazılar ve konulan resimler neticesi, maalesef, sitemiz yazılara ve yorumlara kapatılmak zorunda kalınmıştır. Bu konuda 70 binin üzerindeki üyelerimizden özür dileriz.

           “Bu kadar yanlış fikirde insanlarla uğraşmanın zamanı değildir” diyerek sitemiz yazı ve yorumlara üzülerek kapatılmıştır.

           Site değerlerine aykırılıkların son bulacağı bir cemiyetin oluşacağı zamana kadar, özürlerimi kabul ediniz lütfen.

           ÖNEMLİ NOT(2):

           SAYIN SİTE ZİYARETÇİLERİ,
 
           20.Mayıs.2024 Perşembe günü almış olduğum, bir facebook mail'inde:

           25.12.2019'da Can Ataklı'nın Karar Gazetesinde, "bir din adamının çalışmalarına ışık tutmak üzere kaleme aldığı" olarak bildirdiği 90 maddelik, "Kur'anda bunlar hiç yok" yazısında Mehmet Okuyan ismi geçmediği halde  20.Mayıs.2024 Perşembe günü, Facebook çıkışlı mail'de yazılanların Mehmet Okuyan Hocama ait olduğu bildirilmiştir. Gerçek bir ilim adamı olan Hocamın bu facebook mail'ini yazmayacağına adım kadar emin olduğumu bildirir; okuyucuların da bu çerçevede araştırmalarını, Mehmet Okuyan Hocamın da itirazlarını beklemekteyim.

           ÖNEMLİ NOT(3):

           Prof. Dr. Mehmet Okuyan Hocamın itirazı ve tekzib yazısı aşağıdaki linktedir. Bilgilerinize:

           https://www.malumatfurus.org/kuranda-var-oldugu-sanilan-yoklar/#google_vignette
« Son Düzenleme: Ekim 04, 2024, 07:44:54 ÖS Gönderen: is »