İNANMAK NEDİR? İMAN ETMEK NEDİR?
İnanmak, bir şeyin görülmesi, elle tutulması, o şeyin suretinin karşımızda cismen bulunması durumunda, varlığının tasdik edilmesi anlamına gelir. Gözle görülebilen her tür eşyanın, inkâr edilmesi mümkün olmadığından, herkesin inanması söz konusudur.
İman etmek ise, bir şeyi görmediği halde inanmaktır. Bu husus bilhassa, Kâinat’ ın yaratıcısı Allah(c.c.)’ nun varlığına ve birliğine inanmak söz konusu olduğunda, “iman etmek” olarak değerlendirilir. İman eden insan, Allah(c.c.) nun varlığını ve birliğini, görmediği halde kabul eder. Bu iman etmektir. İman Allah(c.c.)’ yu görmeden inanmaktır.
İnsan gördüğüne inanır. Görmediği Allah’ a iman eder.
Varlığını târif idrakimizin dışında olduğundan, bâzı kimseler inkâr yoluna giderler. Ancak iman edenler, Allah' ın Var' lığına ve Bir' liğine iman ederler:
GÖRÜNMEDİĞİ HALDE ALLAH’ TAN KORKAN VE İNANAN KİMSE, İMAN ETMİŞ DEMEKTİR:
36. Yâsin Sûresi 11. Âyet- i Kerîme(441. Sayfa):
“11. Sen ancak Kur’ân’a tabi olan ve görünmediği halde Rahman olan Allah’tan korkan kimseyi sakındırırsın. İşte onu bir bağışlanma ve çok şerefli bir mükafatla müjdele.”
Allah Kur'ân- ı Kerîm' inde, insanları, istedikleri inancı seçmekte serbest bırakmış; Peygamberleri vasıtasıyla, doğru yolu göstermiş; doğru yoldan ayrılmaları durumunda, Cehennem' in zulmetini, kullarına defalarca ve birçok Âyet' te belirtmiştir. Hem de o kadar çok belirtmiştir ki, bâzı kimseler, "Allah neden Cehennem ile insanları bu kadar çok korkutmaktadır" diyebilmektedirler. Ancak bir diğer Âyet- i Kerîme' de, 35. Fâtır Sûresi 45. Âyet- i Kerîme' si:
"ALLAH İNSANLARI KAZANDIKLARI GÜNAHLAR YÜZÜNDEN HEMEN YAKALAYIVERSEYDİ, YERYÜZÜNDE HİÇBİR CANLI BIRAKMAZDI."
35. Fâtır Sûresi 45. Âyet- i Kerîme(438. Sayfa):
“45. Bununla beraber Allah, insanları kazandıkları (günahlar) yüzünden hemen yakalayıverseydi, yeryüzünde hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları belli bir süreye kadar erteliyor. Nihayet ecelleri gelince gereğini yapar. Şüphe yok ki Allah, kullarını görmektedir.” meâlindedir.
Allah' a inanmayanlara soralım:
Yok olan bir şeyi nasıl inkâr ediyorsunuz? Mâdem ki, yok sayıyorsunuz, o halde inkâr ettiğiniz, olan bir şeyin inkârı gibi olmuyor mu? Bunun anlamı "neyi inkâr ettiğinizi de bilmiyorsunuz" demektir.
Dinimizin Âyet- i Kerîmelerle ortaya koyduğu, hayat tarzımız ile ilgili tüm kurallarda, mantık ötesine geçen, hiçbir Âyet- i Kerîme bulunmamaktadır. Aksini söyleyenler var ise, biliniz ki, “İslâm Dini” nin temeli olan Kur' ân- ı Kerîm' i hiç incelememiş ya da inceleseler de nasiplenmemiş kimselerdir. Bunlardan başka bir de iman etmemiş kişiler/ inkârcı kişiler vardır ki, bunların inkârları, kendi hezeyanlarından ibarettir. Hitabımız bu kimselere zaten olamaz. Zira insanlar, istedikleri her tür inanç sistemlerine, kendi iradeleri ile inanmak durumundadırlar. Hiç kimsenin, bir diğer insanın inancına, karışma hakkı yoktur. Ancak doğruyu tavsiye etme görevi tüm insanlarındır.
DİNDE ZORLAMA YOKTUR:
2. Bakara Sûresi 256. Âyet- i Kerîme(43. Sayfa):
“256-Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.”
İnsanlar cüz’ î iradelerinde, tüm yaşamlarında, serbest bırakılmışlardır. Küllî irade Allah(c.c.)’ ındır. Cüz’ î irade ile mücehhez(donatılmış) insanların yapacakları her hareket kendi sorumluluklarındadır. İnsanlara, ilk insan Âdem Aleyhisselâm’ dan bu tarafa, devamlı Nebî’ ler, Peygamberler, Resûller, Uyarıcılar, Allah(c.c.) tarafından gönderilmiş ve insanların cüz’ î iradeleri ile yanlış yollara sapmamaları sağlanmıştır. Bu yapılmasa idi, insanların doğru yolu bulmaları çok zor olurdu.
Sözlerimiz sadece inananlara/ inanmak isteyenleredir. İnandım demek, başka şeydir. İnancının gereklerini yerine getirerek yaşamak, başka şeydir. Bu nedenle, inanan kimselerin tamamı dinlerinin gereklerini yerine getiren kimseler olarak değerlendirilmemelidir. Bir kısım insanlar inanmakla birlikte dinlerinin gereklerini yerine getirmemiş/ getirememiş olabilirler. Zira inanmış olsalar da, yanlışlarda dolaşan kimseler/ günahkâr diyebileceğimiz kimseler de inanan kimseler içerisinde sınıflandırılırlar. Bu değerlendirmeyi yapmak ancak Allah(c.c.)’ ın yetkisindedir. İnsanların hareket tarzlarının doğruluğunu ya da eğriliğini değerlendirerek onların iyi ya da kötü olduklarını söylemek, biz insanlara düşen bir görev değildir.
İman etmiş kimselerin, iman etmemiş kişilere/ başka dinin mensuplarına/ ateistlere/ putperestlere/ mecûsîlere, bir tek kelime söylemek suretiyle dahi karşı çıkmaları, hiçbir Müslüman’ ın/ hiçbir inançlı mü’ minin görevi değildir. Bu nedenle dinimizin genel kuralı olarak, çeşitli Âyet- i Kerîmelerde de tekrarlandığı üzere, zorlama ile dine davet söz konusu değildir. Olamaz da. Aşağıda yazdığım Âyet- i Kerîme meallerinin ışığında, bu hükme vardığımızı belirtebiliriz. Zira:
EY MUHAMMED! ARTIK SANA DÜŞEN SADECE AÇIK BİR ŞEKİLDE TEBLİĞDEN İBARETTİR:
16. Nahl Sûresi 82. Âyet- i Kerîme(277. Sayfa):
"82. Buna rağmen eğer yüz çevirirlerse, ey Muhammed! Artık sana düşen sadece açık bir şekilde tebliğden ibarettir."
BEN ALLAH TARAFINDAN GÖNDERİLMİŞ APAÇIK BİR UYARICIYIM:
51. Zâriyat Sûresi (50.- 51.) Âyet- i Kerîmeler(523. Sayfa):
"50. Ey Muhammed! de ki: «Öyleyse Allah’a koşun, gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım."
"51. Allah’la beraber başka bir tanrı uydurmayın (O’na ortak koşmayın). Gerçekten ben size O’nun tarafından gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım.»"
BEN ANCAK APAÇIK BİR UYARICIYIM:
26. Şuarâ Sûresi 115. Âyet- i Kerîme(373. Sayfa):
“115. «Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.»”
BEN ANCAK APAÇIK BİR UYARICIYIM:
46. Ahkâf Sûresi 9. Âyet- i Kerîme(504. Sayfa):
“9. Ey Muhammed! De ki: «Ben Peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben ancak bana vahyedilene tabi oluyorum. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.»”
BEN İMAN EDECEK BİR KAVME MÜJDE VEREN VE UYARAN BİR PEYGAMBERDEN BAŞKA BİRİ DEĞİLİM:
7. A’ râf Sûresi 188. Âyet- i Kerîme(176. Sayfa):
“188- De ki, ben kendi kendime Allah'ın dilediğinden başka ne bir menfaat elde etmeye, ne de bir zararı önlemeye malik değilim. Ben eğer gaybı bilseydim daha çok hayır yapardım ve kötülük denilen şey yanıma uğramazdı. Ben iman edecek bir kavme müjde veren ve uyaran bir peygamberden başka biri değilim.”
BİZ SİZE GÖNDERİLMİŞ ELÇİLERİZ. BİZE DÜŞEN DE SADECE APAÇIK TEBLİĞDİR:
36. Yâsin Sûresi (16.- 17.) Âyet- i Kerîmeler(441. Sayfa):
“16. Peygamberler dediler ki: «Rabbimiz biliyor ki biz gerçekten size gönderilmiş elçileriz.»”
“17. «Bize düşen de sadece apaçık tebliğdir.»”
BİZ PEYGAMBERLERİ ANCAK MÜJDECİLER VE UYARICILAR OLARAK GÖNDERİRİZ:
18. Kehf Sûresi 56. Âyet- i Kerîme(301. Sayfa):
"56. Halbuki biz peygamberleri ancak müjdeciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kâfir olanlar ise hakkı, batılla ortadan kaldırmak için mücadele ediyorlar. Onlar, âyetlerimizi ve korkutuldukları azabı da alaya almışlardır."
BİZ PEYGAMBERLERİ, ANCAK RAHMETİMİZİN MÜJDECİLERİ VE AZABIMIZIN HABERCİLERİ OLMAK ÜZERE GÖNDERİRİRİZ:
6. En’ âm Sûresi 48. Âyet- i Kerîme(134. Sayfa):
"48. Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır."
BİZ SENİ HAK İLE HEM BİR MÜJDECİ, HEM BİR UYARICI OLARAK GÖNDERDİK:
35. Fâtır Sûresi 24. Âyet- i Kerîme(438. Sayfa):
“24. Muhakkak ki biz seni hak ile hem bir müjdeci, hem bir uyarıcı olarak gönderdik. Hiçbir ümmet de yoktur ki, içlerinde bir uyarıcı geçmiş olmasın.”
DE Kİ: BEN ANCAK APAÇIK BİR UYARICIYIM:
67. Mülk Sûresi 26. Âyet- i Kerîme(564. Sayfa):
“26. De ki: «(O’na ait) bilgi, Allah’ın yanındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.»”
Yine yaklaşık aynı meâlde:
PEYGAMBER’ E DÜŞEN ANCAK TEBLİĞ ETMEKTİR:
3. Âl- i İmran Sûresi 20. Âyet- i Kerîmeler(53. Sayfa):
“20- Buna karşı seninle münakaşaya kalkışırlarsa de ki: "Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah'a teslim etmişimdir". Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kulları görendir.”
Yukarıdaki Âyet- i Kerîme’ lerde Allah(c.c.)’ ın, Peygamberi Hz. Muhammed(s.a.v.)’ e hitâben söylediği bu sözleri, birçok kimsenin, bu Âyet- i Kerîme’ lerin sırrına ermedikleri için olsa gerek; karşılarındaki kimselere, “tebliğ görevi” ni dayatmak için delil zannetmeleri sonucu, İslâm’ ın şartlarını zorla kabul ettirmeye çalışmaları, “dinde zorlama yoktur” Âyet- i Kerîme’ sine ters düşmektedir. Zira Peygamberine “sana düşen şey ancak tebliğden ibarettir” ve “sana düşen sadece açık bir şekilde tebliğden ibarettir” diyen Allah(c.c.)’ nun biz insanlara, Peygamberine verdiği tebliğ görevinin ötesinde, bir görev vermesi düşünülemez. Cebren/ zorlama ile dinimizin kurallarını tebliğ etmemize delil sayabileceğimiz bir tek Âyet- i Kerîme gösterilemez.
Yukarıda verdiğim Âyet- i Kerîmeler ile de cebren dine davet görevi, biz insanlara verilmemiştir. Ancak Müslüman' lara, emr- i bil ma' ruf ve nehy- i anil münker(İYİLİĞİ EMRETME; KÖTÜLÜKTEN MENETME) görevi verilmiştir. Bu görev, "ben Müslüman" ım diyen herkese verilmiş bir görevdir. Hiç kimse, "benim görevim değildir" diyemez. İnsanların aydınlatılması için, Kur' ân- ı Kerîm' in Âyet' lerinin insanlara bildirilmesi, açıklanması tüm Müslüman' lara verilmiş bir görevdir.
İman ve Sağlıkla sürdürülecek bir yaşantının güzellikleriyle kalmanız dileklerimle. 29.10.2016 23:50
Saygılarımla.
ETİKETLER: İman etmek; İnanmak; İnançsızlık; İmanın şartları; İnkâr edenler;