YEREL SÖZLERDEN/ AĞIZLARDAN ÖRNEKLER (1) (A- L)Awww.koseyazilarinayorumlar.comAaba direği: Köy konağının çatısında, ortadaki en uzun ve kalın direk (Çankırı)
Aacu: Ağabey (Ordu)
Aahorda: İşte şurada, aavorda (Ordu)
Aalenmek: Dalga geçmek (Kırşehir)
Aananmak: Eşek/ at/ katırın yerde sırtlarını kaşık için yuvarlanmaları (Çankırı)
Aarı: Bu sebeple, vasıtasıyla, yoluyla, aari (Çankırı- Söylediğin sözden aarı kızdı.)
Aari: Bu sebeple, vasıtasıyla, yoluyla, aarı (Çankırı)
Bu sebeple, vasıtasıyla, yoluyla (Ordu- Ameleler geçi yolundan aari gittiler)
Aatık: Artık, bundan sonra (Bolu)
Aavorda: İşte şurada, aahorda, (Ordu)
Ab- hava: Meteoroloji, (mecazi anlamda) atmosfer (Azerbaycan- Ab- hava bugün yağış bildiriyor./ Evin ab- havası bozuk )
Aba: Kıldan örülmüş kalın kumaş ve bu kumaşdan yapılan elbise, abla (Çankırı)
Ana, anne (Ahıska) (Bayburt) (Kars)
Büyükanne, anne (Erzincan)
Amca hanımı (K.Maraş)
Abla (Erzurum)
Abad: Zenginleşmiş, güzelliklere kavuşmuş (Çankırı)
Rahat, konforlu (Azerbaycan)
Gelir (Kars)
Abad olmak: Zengin olmak (Çankırı) (Giresun)
Gelirden memnun olmak (Kars)
www.koseyazilarinayorumlar.comBwww.koseyazilarinayorumlar.comBabal: Vebal (Çankırı- Babalı boynuma olsun: Vebali benim üzerime olsun)
Babayattı:Keşke yapmasaydı (Sinop)
Babılcan: Domates (Konya)
Babukko: Mahalli yemek (Erzincan)
Baca: Toprak dam (Erzurum)
Bacagaşı: Evlerde bulunan ocakların üzerindeki raf (Çankırı- Kibrit bacanın gaşında. Getiriver.)
Bacı: Kız kardeş (Erzurum)
Bacılık: Kızlar arasında çok yakın iki arkadaşın bu yakınlıklarını kardeşlik ile özdeşleştirmek için birbirlerine verdikleri ad (bkz. gardaşlık)Diyarbakır)
Baççık: Öpücük (Erzincan)
Baççıldatmak: Ağzını şapırdatarak yemek (Erzincan)
Babo: Baba (Adıyaman)
Baboş: Yiğit, delikanlı, çocuk ve gençlere sevgi ifade eden hitap (Elaziz)
Babuç: Ayakkabı, pabuç (Çankırı) (Denizli)
Baca: Soba borusu çıkışı (Çankırı)
Evin tavanı (Gümüşhane);
Evlerin üst kısmına konulan küçük pencere (Kars)
www.koseyazilarinayorumlar.comCwww.koseyazilarinayorumlar.comCaara: Sigara (Çankırı)
Caba: Toprak yemek kabı, güveç, göveç (Çankırı)
Caacur: Fermuar (Bolu)
Cadaloz: Geçimsiz, bulaşık kadın, çirkef (Çankırı) (Giresun)
Cadi: Yağcı, insanlara yağ yakan kimse (Kars)
Cafcaf yanmak: Havanın çok sıcak olması (Adıyaman)
Cafcaflı: Göz alıcı renkli entarilik, boyama, v.b. (Çankırı)
Cağ: Peynir, salça, yoğurt süzme torbası (Ankara);
Örgü şişi, parmaklık (Erzincan)
Cağ kebabı/ örgü şişi (Erzurum)
Örgü yapılan demir çubuk (Gümüşhane);
Şiş ya da mil (Kars)
Cağara: Sigara (Çankırı)
Cahal: Cahil, bilinçsiz (Çankırı) (Giresun)
Cahdetmek: Azmetmek (Giresun)
Caht: Gayret, çaba (Giresun)
Calak: Ham karpuz (K.Maraş)
Calay: Kulağı duymadığındankonuşamayan kimse (Sinop)
Calgaza: Atılgan, şirret (Erzurum)
www.koseyazilarinayorumlar.comÇwww.koseyazilarinayorumlar.comÇaa: Eski evlerde duvarda dolap içine gizli banyo dolabı, hamamlık (K.Maraş)
Çaaşak: Taşlı tarlalardan toplanan taşların oluşturduğu taş yığınları, çağşak (Çankırı)
Çabıt: Bez, kumaş parçası (Kayseri)
Çağ: Evlerde pis suların aktığı çukur (Karaman)
Çağa: Benek (Adıyaman)
Çağa: Çocuk (Elaziz)
Çağam: Yavrum, çocuğum (Elaziz)
Çağıl: Bağ sınırındaki taş yığını (Denizli)
Çağlak: Küçük şelale (K.Maraş)
Çağulgun: Esintili yağan yağmur, yağmurun sızması, çavgun (Giresun)
Çağşak: Taşlı tarlalardan toplanan taşların oluşturduğu taş yığınları, çaaşak (Çankırı)
Çakal yağmuru: Aniden bastıran kısa süreli yağmur (Giresun)
Çakıl: Ufak taşlar topluluğu (Çankırı)
Çakıldak: Çok kuru; nohutun işe yaramaz kuru taneleri (Burdur)
www.koseyazilarinayorumlar.comDwww.koseyazilarinayorumlar.comDa: Anlamı güçlendiren ek (Giresun)
Dabak: Bir hayvan hastalığı (Kars)
Daban: Sürülen toprağın keseklerini kırıp düzlemek için traktör arkasına bağlanan kalın ve ağır tahta, tapan (Çankırı) (Kars)
Dabanlamak: Daban çekmek (Çankırı)
Dacik: Ermeni (K.Maraş)
Dadağ: Yemek (Bayburt)
Dadah: Çocuk yemeği (Gümüşhane)
Dadax: Ağabey, Kardeş (Kars)
Dadak: Şekerleme (Ankara) (Çorum)
Dadanmak: Bir yere devamlı gider olmak, ısrarla gitmek (Çankırı) (K.Maraş)
Dadda: Çocuk maması (Kars)
Dadduk: Sevimli, tatlı (Giresun)
Daflamak: Sıkılmak, dayfalmak (Karaman)
Dağnamak: Kınamak (Sinop)
Dahadı: Geciktirme!, hemen yap (Adıyaman)
Dahra: Et keseri, satır, tahra (Çankırı) (Çorum) (K.Maraş)
www.koseyazilarinayorumlar.comE www.koseyazilarinayorumlar.comEebesüt: Un, yağ ve sütle yapılan ufak somun, (Ankara)
Ebcim: Eli işe yatkın (Denizli)
Ebcük: Zurna çalarken ağza alınan parçası (Sinop)
Ebdesük: Tuvalet, lavabo (Zonguldak)
Ebe: Babanne, anneanne, çocuk doğurtturan kadın, oyunu başlatan (Çankırı) (Denizli) (K.Maraş) (Kayseri)
Ebeguşağa: Gökkuşağı (Giresun)
Ebegümeci: Şifalı bir bitki, ebemgömeci (Çankırı)
Ebelenme: Mayalanma (K.Maraş)
Ebelik: Geniş yapraklı bitki (Giresun)
Ebemgömeci: Şifalı bir bitki, ebegümeci (Çankırı)
Ebemguşağı: Gökkuşağı, alaim-i sema (Çankırı)
Ebil kabıl: Rastgele (Ankara)
Ebişmek: Çocuğun veya bir kişinin bir başkasının sırtına binmesi (Burdur)
Ebiştirmek: Birisinin sırta alınması, taşınması (Burdur)
Ebrimek: Erimek, eskimek (Giresun)
Ebür cübür: İpe sapa gelmez, gelişigizel (Ankara)
Eccük: Çok az, birazcık (Çankırı-Eccük beni dinler misin?) (Ankara) (Zonguldak)
Ecük cücük: Bozuk, çürük, işe yaramaz cinsten (Çankırı) (Ankara)
Ecene: Iskarpele (Çankırı)
www.koseyazilarinayorumlar.comFwww.koseyazilarinayorumlar.comFagaz: Bir armut türü (Giresun)
Faiz: Yüzde,(%) (Azerbaycan)
Fak: Fare kapanı (Burdur)
Faldır faldır: Gür yanan ateş (Ankara)
Faldırfış: Döküp saçan, savruk (Afyon)
Fanila: Kollu atlet (Giresun)
Fanti: İskambil (Kars)
Fanya: Gaz lambası çeşidi (Giresun)
Farfar: Şişeden yapılan gaz lambası (Giresun)
Farfara: Paçasız, yaşantısına dikkat etmeyen (Çankırı)
Yalan, palavra (Ankara) (Çorum)
Bir tür meşale (Giresun)
Farfarı: Çabuk kızan, sinirli (Kayseri)
Farımak: Bir şeyin, zararlı bir bitkinin temizlenmesi (Burdur)
Farimek: İhtiyarlamak (Ankara)
Hafiflemek, rahatlamak (Giresun)
Farş: İfşa (Adıyaman)
Farşa: Edepsiz kadın (Gümüşhane)
www.koseyazilarinayorumlar.comGwww.koseyazilarinayorumlar.comGaari: Gayrı (Kayseri)
Gaari: Tamam, yeter (Aydın)
Gabahat: Suç, kabahat (Çankırı)
Gabalak: Gavlan’ın çiçek açıp kurumuş hali (Çankırı);
Galdiriğe benzer bir bitki (Giresun)
Gabalaklı: Gösterişli (Burdur)
Gaban: Bayır, yamaç (Giresun)
Gabirment: Kabir bekçisi (Afyon)
Gacaracı: Çıngarcı, sürekli uyumsuzluk gösteren (Burdur)
Gaccuk: Kadar (Giresun)
Gacır: Yaş fındık kabuğu (Giresun)
Gada: Dert, kaza, bela, başa gelmiş kötülük (Çankırı) (Giresun) (Gümüşhane) (K.Maraş) (Kars) (Kayseri) (Kırşehir)
Gadak: Kardeş, arkadaş (Sinop)
Gadan alem: Dertlerini ben üstüme alayım, dertlerinden kurtarayım (Kars)
Gadasını almak: Kederde bırakmamak, üzüntüsünü paylaşmak (Çankırı) (Giresun) (Gümüşhane) (K.Maraş) (Kars) (Kayseri) (Kırşehir)
Gadaşım: Kardeşim (Samsun)
Gadınbannağı: Madımak (Çankırı)
www.koseyazilarinayorumlar.comHwww.koseyazilarinayorumlar.comHa: Anlamda kesinliği artıran bir nevi önek (Giresun)
Ha ya!: “Öyle değil mi?” anlamında kullanılan bir ünlem, he ya! (Sinop)
Hab: Komşuların birbirine ödünç süt vermesi (Ahıska)
Habi zılla: Oldukça (Afyon)
Haböle: Bu şekilde (Giresun)
Habu: Bu (Giresun )
Habura: Burası (Giresun)
Haburası: İşte burası (Çankırı)
Hacat: İhtiyaç, dilek, istek (Çankırı); İhtiyaç (Giresun)
Haccak: Güzel (Giresun)
Hacet: İhtiyaç, lazım olan şeylerin tümü (Çankırı)
Habar: Haber (Samsun)
Hacillenmek: Yaptığına pişman olmak (Kars)
Haçan: Madem, ne zaman, öyle ise (Giresun)
Ne çabuk, ne zaman (Ordu)
Haçan ki: Ne zaman ki (Giresun) (Ordu)
Hadım: Hayaları şişmiş kimse, gavuç (Çankırı)
www.koseyazilarinayorumlar.comIwww.koseyazilarinayorumlar.comIba: Nem, nemlenmek, ıbalanmak (Giresun )
Ibalanmak: Nem, nemlenmek, ıba (Giresun )
Ibalı: Nemli, ıslak (Giresun)
Ibrık: Ağzı emzikli abdest alma/ el yıkama kabı, ibrik, ibrük, emzikli güğüm (Çankırı) (Giresun)
(Kayseri)
Icığını cıcığını çıkarmak: İnce eleyip sık dokumak, cibertlemek (Çankırı)
Icık: Biraz (Kayseri)
Içcak: Hamam, sıcak (Çankırı) (Ankara) (Karaman)
Içcak çalması: Güneş çarpması (Çankırı)
Iğalama: Yavaş hareket etme (Karaman)
Iğıl ığıl: Yavaş yavaş (Çankırı- Iğıl ığıl içime akdı-Çok sevilen kişinin hareketinden hoşlanma ifadesidir.) (Ankara)
Iğınma: Bir işi zorlanarak yapma (Adıyaman)
Iğır ağır: Lafı geveleme (Karaman)
Ihı: İşte burada (Kayseri)
Ikıl ıkıl: Soluk soluğa (Çankırı- Yokuşu ıkıl ıkıl çıkıyo.) (Ankara)
Ikınma: Peklik olan kişinin sıkınarak def-i hacet etmesi (Çankırı)
www.koseyazilarinayorumlar.comİwww.koseyazilarinayorumlar.comİbi: Hindi (Boyabat/ Sinop)
İbik: Tepe, en üst kesim (Ankara)
Çeşme, musluk (K.Maraş)
Kenar, köşe, uç taraf (Sinop)
İbrik: Ağzı emzikli abdest alma/ el yıkama kabı, ıbrık, ibrük, emzikli güğüm (Çankırı) (Giresun) (Kayseri)
İbrük: Ağzı emzikli abdest alma/ el yıkama kabı, ibrik, ıbrık, emzikli güğüm (Çankırı) (Giresun) (Kayseri)
İbte baştan: İlk baştan (Kayseri)
İcicik: Az, biraz, bir parça (Ankara)
İçerlemek: Yapılan yanlış harekete kızmak, hazmedememek (Çankırı)
İçi geçmek: Uyuya kalmak (Çankırı)
İçine yağlı: Çıkarcı, belli etmeden birikim yapan, başkasına yardım etmeyen (Burdur)
İçirik: Birbirine karışmış paçavra (Ankara)
İçitmek: Ceviz, fındık gibi sert kabuklu meyvelerin içinin çıkartılması (Sinop)
İçlik: İç çamaşırı (Çankırı-fanila, külot, v.s.)
Gömlek (Giresun)
www.koseyazilarinayorumlar.comJwww.koseyazilarinayorumlar.comJile pekmezi: Bir pekmez çeşidi, Zile pekmezi (Giresun)
Juryal etmah: Titremek (Ahıska)
www.koseyazilarinayorumlar.comKwww.koseyazilarinayorumlar.comKabakçı: Ordu’lu kimselere verilen ad (Giresun)
Kabran: İnce tahtalardan bükülerek, silindir biçiminde yapılan kutu (Sinop)
Kadak: Küçük Çivi (Ankara)
Kadana: İri at, kalıbı büyük kimse (Çankırı) (Burdur)
Kadınge: Suyun döküldüğü yer. Savağın uç kısmı (Samsun)
Kafa koçanı: Nüfus cüzdanı (Burdur)
Kağırmak: Eğmek, Bükmek (Ankara)
Kağşak: Kullanılmaz hale gelmiş (Ankara)
Kâha: Kenarı alçak, genişçe kâha tavasında yağda kızartılarak yapılan içi boş hamur işi (Sinop)
Kaham: Akraba, hısım, gaham (Çankırı) (Ankara)
Kahan: Çapa yapma, tarlayı yabancı otlardan temizleme (Bayburt)
Kahge: Simit, kahke (K.Maraş)
Kahirlenmek: Üzülmek (Çankırı)
Kahke: Simit, kahge (K.Maraş)
Kahmut: Tarla yemişi (Gümüşhane)
Kak: Kurutulmuş elma, ayva (Burdur)
Elma, armut gibi meyveleri dörde bölünmüş parçalarından biri veya Diğer yiyeceklerde parça (Sinop)
Kakılı: Pek çok (Kayseri)
Kakırcama: Bayatlama, bozulma (Adıyaman)
Kakırdak: İçyağının kaynatılarak içindeki kurumadde kısmının sertleşip pembeleşmesi, kıkırdak (Çankırı);
Kakırdağ: Kuyruk yağının kaynatıldıktan sonra geriye kalan kısmı (Ankara)
www.koseyazilarinayorumlar.comLwww.koseyazilarinayorumlar.comLaçin: Doğan (Kars)
Laf gavutlamak: Lafı değiştirmeye çalışmak (Ankara)
Lağan: Leğen (Samsun)
Lağara: Kuru gürültü (Afyon)
Lallik: Dilsiz, ahraz (Adıyaman)
Lallo: Konuşamayan, lal (Kars)
Langır langır: Bağıra bağıra, ölçüsüz (Ankara)
Langır lungur: Düzensizce, gelişigüzel konuşan (Çankırı) (Burdur)
Lap oturma: Düz oturma (Adıyaman)
Lappıdana: Aniden orta atılan fikir v.s. (Çankırı)
Ortadan konuşma (Adıyaman)
Lav lav: Palavracı, gürültücü (Afyon)
Lavara: Yerel geyik (Denizli)
Lavaş: Tandırda pişirilen ince ekmek (Erzurum);
Pide (Giresun) (Gümüşhane)
Lavgıya almak: Küçümseyerek takılmak (K.Maraş)
Lavuldak: Konuşurken sözleri anlaşılmayan kimse (Çankırı)
Lay: Sıra, dizi, peynir sırası, tabaka (Azerbaycan)
www.koseyazilarinayorumlar.com"ÇANKIRI- DİĞER İLLER VE AZERBAYCAN YEREL SÖZLER/ AĞIZLAR" KİTABIMA BAKINIZ.