"YEMEKTEYİZ" TELEVİZYON PROGRAMLARINA TAŞINDI
24.02.2009 21:17
Günlerdir Türkiye gündemini oyalayan, “yemekteyiz” programının, kedi tüyü meselesi, aldı başını gidiyor.
İnsanların bir kısmının pür dikkat seyrettiği ve günlerce yorumlar yaparak, başka hiç bir şey düşünemediği konulardan biri olan kedi tüyü meselesi, en sonunda televizyon programlarında da tartışılmaya başlandı.
Aman efendim ne müthiş bir mesele! Sonunda kedi tüyünü tartışmaya başlayacağız. Memleketimin, bu gün için, en önemli konularından olan kedi tüyü meselesi(!!!), tüm boyutlarıyla ele alınıp; insanlarımız bu konuda, saatlerce bilgilendirileceklerdir. Böyle önemli, böyle açıklığa kavuşturulması gereken müthiş, müthiş olduğu kadar da ilmi verilerle desteklenerek çözülmesi gereken bir konunun, tartışmaya açılmış olmasından duyduğumuz memnuniyeti izhar etmemiz, inanınız ki, bizler için çok gurur verici bir olaydır. Adeta asrın olayıdır. Böyle de olması gerekmez mi?
-Ne demek efendim! Kedi tüyü meselesini çözeceğiz. İnsanlarımızın bu konudaki bilgisizliğine çare olacağız. Kedi tüyü bilgisizliğinden dolayı, memleketimiz insanlarının uğradığı kayıpların önüne geçmenin hazzını, bu programları yapanlar ve tüm çalışma ekibiyle birlikte, tüm memleket evlatları olarak, bizler de, gururla taşıyacağız. Bu konuda, gizli saklı hiçbir yönün kalmaması hususunda, elinden gelen gayreti gösteren yapımcılar'a, ekibine, televizyon yetkililerine, televizyon patronlarına teşekkürü bir borç biliriz.
Evet! Şimdi konumuz kedi tüyü. Nilüfer Hanım’ın kedisi Köpük’ün, “yemekteyiz” programı sırasında, tüyünün yemekten çıkması ile gündeme gelen:
-Kedi sevgisi,
-Hayvan sevgisi
-İnsan sevgisi,
-Kedilerin/ köpeklerin evde yaşaması,
-Kedilerin/ köpeklerin eve sokulmaması,
-Kedi köpek tüylerinin zararları gibi konuların tartışılarak, memleketimiz insanlarının bu konuda bilgilendirilmesi gerekmekteydi. Memleketim insanları artık, bu konuların gizli saklı, bilinmeyen yönlerinin kalmadığı düşüncesi ile, huzur içerisinde olacaklarını bilmelidirler. Çözümlememiz gereken konuların başında yer alan, bu konunun işlendiğini görmek, bizleri, son derece memnun etti. Duygulandık. Gururlandık.
Her şey çok güzel de, yapılan programda yaşananlara, bir mana vermenin mümkün olmadığını söylemek açısından, asıl meselemizi ele almaya başlamak istiyorum.
Bilinenleri tekrarlayalım, sonunda da, yaşam kriterlerimiz ışığında, tarafsız, genelde herkesin mutabık kalabileceği(objektif), ölçülerimizi(kriterlerimizi) ortaya koyalım.
Olan nedir? Nilüfer Hanım’ın “yemekteyiz” programında, yemek davetinde, kedisinin tüyünün, Çiğdem Hanım’ın tabağında çıkmasıdır. Neticesi:
Çiğdem Hanım’ın alerjisi dolayısı ile, iğrenmesi, tiksinmesi, kaşıntı tutması ile bu durumu protesto etmesi; Nilüfer Hanım’ ın bu durumu normal kabul edip, itiraz edilmemesini istemesidir. Netice olarak, bu konu, televizyon programlarına taşınmıştır. Tartışmada Nilüfer Hanım kedisine sarılmış, kedisini öpmekte; kedi sevgisi gösterisi yapmaktadır. Diğer yarışmacıları da insan sevgisi ile kedi sevgisini eş tutmaya davet etmektedir. Alerjisi olan Çiğdem Hanım da kulise kaçmış, kaşınarak beklemektedir.
Telefonla bağlanan, eski yarışmacı Asil Duru, Nilüfer Hanım taraftarı gibi hareket ederek; tüm kedi tüyü aleyhinde konuşanları hayvan sevmemekle suçlamaktadır. Evet! Yalan yazmıyorum. Kayıtlardan inceleyiniz. Kedi tüyü aleyhinde konuşanları, “siz hayvan sevmiyorsunuz” diye suçlamaktadır. Programların kayıtlarıyla sabittir. Asil Bey, kendini överek ve konuya bodoslama girerek, Çiğdem Hanım’ın tabağından çıkan tüyün kedi tüyü olmadığını söylemekte; “bu tüy kıvırcıktı, kedi tüyü kıvırcık olmaz” demektedir. Ne müthiş bir iddia! Tüm Veteriner teşkilatına duyurulur. Tüm kedi tüyleri düz müdür? Sitelerinde yazarlarsa; “kedi tüyü” tıklaması(search/ araştırması) ile bu konuda insanlarımız da bilgi sahibi olurlar. Ancak “insanlarda her tür tüy bulunduğu gibi, kedilerde de cinslerine göre her tür tüyün bulunabileceğinin normal olduğunun bilinmesi için, alim, bilgin, uzman veteriner, profesör olmaya gerek yoktur. Şimdiye kadar hiç kimsenin duymadığı bir konuyu gündeme getiren Asil Bey’i tebrik ediyorum. Teşekkürler Asil Bey. Teşekkürler.
Telefonla bağlanan, eski yarışmacı Kaan Yıldız ise, Çiğdem Hanım’ın tabağından çıkan tüyün kedi tüyü olduğunu belirtmekte, bu konuda şahitlik görevini memnuniyetle ve istekle yapmaktadır.
Buyurun bir problem daha. Henüz kedi sevgisi ile tüy sevgisi ve hayvan sevgisi ayırımını yapamadan, bu tüyün kedi tüyü mü, yoksa başka bir tüy mü olduğunun gündeme gelmesi büyük şanssızlık. Sanki hiç problemimiz yokmuş gibi, şimdi de, tabaktaki tüy kedi tüyümüydü, yoksa kedi tüyü değil miydi? Herhalde bunun tartışmasına geçeceğiz. Haberiniz olsun.
“Kardeşim işiniz gücünüz yok mu sizin” diyebilecek insanlarımız eksik bu memlekette. Evet! Noksan kalmamak adına ben soruyorum: Kardeşim işiniz gücünüz yok mu sizin?
Bu soruyu sorduktan sonra genel olarak herkesin kabul edebileceği, tarafsız(objektif) ölçülerde programın değerlendirilmesini(kritiğini) yapalım:
1-) Bu program nasıl bir program? CEVAP: Reyting alıp; reklam gelirlerini katlamak isteyen yetkili ve etkili televizyonların geçim derdi programlarıdır.
2-) Kedi sevgisi doğru mudur? CEVAP: Doğrudur. Ancak herkes kedi, köpek ya da hayvan sevmek zorunda mıdır? CEVAP: Hayır değildir. Tabii bu sözü söylerken, “memleketimizde demokrasi var” kabulü ile söylediğimiz bir sözdür bu.
(Bence hayvan sevgisi, insan sevgisi kadar üzerinde durulması gereken bir sevgi türüdür. Bu sevgi, insanlar için önemli olduğu kadar, kendi hallerince, hayvanlar için de önemlidir. Kendi ifademle söyleyeyim: “Hayvan sevgisi olmayan insanların yetiştirilmelerinde bir noksanlık vardır” diyenlerdenim. Sokakta bir çocuğu hayvanlara eziyet ederken görürseniz, lütfen bu çocuğun ailesini bulunuz ve deyiniz ki: “Bak kardeşim sizin oğlunuz/ kızınız hayvanlara eziyet ediyordu. Lütfen bu konuda çocuğunuzun noksanı ne ise veriniz ki, çocuğunuz hayvanlara eziyet eden bir fert olmaktan kurtulsun. Hayvanları seven insanlardan olsun.”)
Programa katılmış olan ve hayvan sevmeyen insanları da “tu kaka” edemeyiz. Ki bu programda, alerjisi olduğunu ifade eden Çiğdem Hanım, defalarca hayvan sevdiğini ifade etmesine rağmen, programcı bu konuda geri çekilip; yarışmacıları çarpıştırma isteğini, araya girmek istememesiyle belirtmiş olması, enteresandır. Ne diyor? “Ben araya giremem” diyor. Siz araya girmezseniz, kayıkçı döğüşü gibi bu döğüş devam edip gidecektir. Siz araya girmezseniz, kameraman arkadaşımız mı araya girecektir? Haklısınız. Sizden istenilen de budur. “Çarpıştır, kafa kafaya vuruştur yarışmacıları, reyting olsun” denilmiş olması gerekir ki, bu programda programcı geride durmayı tercih etsin.
Hayvan sevmeyene de, hayvan sevene de sevgimizi ve saygımızı kaybedersek; insanlara hoş görü ile(toleransla) davranmıyoruz demektir. Bu durum, bence, demokratik olamıyoruz anlamına gelmektedir. Bu nedenle hayvanların tüyü döküldüğü için eline, evine almak istemeyen Çiğdem Hanım’ın bu durumuna da hoşgörü sınırları içerisinde yaklaşacağız. Nilüfer Hanım’ın kedi sevgisine de aynı tarafsızlıkla bakacağız. Problemin çözümü için, “köpük” ün evden, yarışma sırasında uzaklaştırılması gerekirdi. Bu yapılmıştır. Bu güzel bir harekettir. Zira, “alerjim var” diyen Çiğdem Hanım’ın kediden uzak olma isteğinin kabul edilmesiyle birlikte “köpük” bir odaya yarışma süresince kapatılmıştır. Çiğdem Hanım’a bu azabı yaşatmaya hiç kimsenin hakkının olmadığının bilinmesi güzel bir davranış olarak değerlendirilebilir.
Elbette Çiğdem Hanım’ın, alerjisi sebebi ile kediden uzak kalmasını sağlayıp, demokratik hakkını kabul ettiğimiz gibi, Nilüfer Hanım’ın kedi sevgisine de bir şey diyemeyiz. Ne zamana kadar? Çiğdem Hanım’a zarar vereceğini düşündüğümüz zamana kadar. İşte demokratik anlayışlar manzumesi budur.
Neticede karşılıklı anlayış kıtlıkları, bizleri bu lüzumsuz, lüzumsuz olduğu kadar da, güzel duygu ve düşüncelerden uzak davranışların sergilenmesinin gündeme getirilmesine sebep olmaktadır. Gündeme getirilmesi gerekir, ancak tarafsız(objektif) bilgiler ışığında uzman kişilerin tartışması olarak ele alındığında güzellikler ortada boy gösterir. Aksi takdirde, bu programlarda olduğu gibi, bir kısım insanların, ısrarla kendi doğrularını ileri sürdükleri
(Evet! Üzerine basarak, ısrarla söylüyorum. “Kendi doğrularını ısrarla kabul ettirmeye çalışmak, tek kelime ile yanlış harekettir. Dikkat ediniz! “Kendi doğrularını ileri sürmek” demiyorum. “Kendi doğrularını ısrarla, karşı tarafa kabul ettirmek” diyorum.)
ve ısrarla kendi doğrularını karşı tarafa kabul ettirmeye çalıştıkları görüntüsünden başka bir görüntü elde edemeyiz.
3-) Programda Nilüfer Hanım’ın davranışları enteresandır. Israrla kedisi “Köpük” gibi kedilerin sevilmesi, bu sevginin de insan sevgisi ile eşdeğer olduğunun kabul görmesini istemesi tam bir, “aşırı kedi sevgisi” değil midir? CEVAP: Evet! Tam bir "aşırı kedi sevgisi" dir.
(Açık söyleyeyim böyle bir sevgi türü tıp literatürlerinde geçer mi? Araştırmadım. Ancak ısrarla ve bu kadar tekrarla ileri sürülmesi, bu tabiri aklıma getiriverdi.)
-Nilüfer Hanım kedi sevebilirsiniz. Bu sevgi sizin için, insan sevgisi ile eşdeğer de olabilir. Ancak ısrarla ve defalarca insan sevgisi ile kedi sevgisini eşdeğer kılmanız, bunu da herkesin kabul etmesini istemeniz, bence, “kedi sevgisi paranoyası” anlamına gelmektedir. Araştırınız. Pisikiyatristlerimiz, buradaki kedi sevgisinin, paranoya derecesine gelmiş olduğunun gözlemlendiğini belirteceklerdir. Programda belki on sefer aynı sözü tekrarlamış ve "kedi sevgisi ile insan sevgisi aynıdır" demiştir.
4-) Eski yarışmacı Asil Bey’in müdahalesi doğru muydu? CEVAP: Hayır. Değildi. Laf olsun beri gelsin misalindendi. Nilüfer Hanım’ ın müdafaa bakanlığından başka bir şey değildi. Tüyün çeşidini gündeme getirdi. Ne muhteşem gelişme oldu. Değil mi?
5-) Eski yarışmacı Kaan Bey’in müdahalesi doğru muydu? CEVAP: Hayır değildi. Programın uzamasının bir usulünün de bu olduğunu söyleyebiliriz. Kaan Bey’in, büyük bir ihtimalle, programa bağlanmasının sebebi, programın uzaması içindi. Uzadı da. Zira tüy çıktı, çıkmadı tartışması nasıl uzatılacaktı? Biri "çıktı" diyecek; diğeri "çıkmadı" diyecektir. Al sana tartışma. Hem de günler boyu sürecek bir tartışma. Çıktı. Çıkmadı. Sen haklısın. Ben haklıyım. (İnanınız ki gülmemek için kendimi masa başında zor tutuyorum) Tüy meselesinde akla gelen husus şudur:
Gözlemci, tarafsız bir kimse kıl çıktığında inceleyip karar vermedi, tutanakla durum tespiti yapmadı ki, bu tüyün çıkıp çıkmadığı tartışılsın ve neticeye bağlansın. Canım Kardeşim. Biz neticeye bağlansın istemiyoruz ki. Bağlanmazsa daha güzel olur. Programımız, ağzını açıp seyredenler sebebiyle, uzar gider. Reytingler tavan yapar. Ooooh! Ne ala!
6-) Çiğdem Hanım’ın alerjisinin olduğunu söylemesi, tartışmanın devam etmemesi için yeterli miydi? CEVAP: Evet! Yeterliydi. Köpük uzaklaştırılır. Bir odaya kapatılır, konu da biterdi. Yapıldı. Ancak münazara, münakaşa bitmedi. Nilüfer Hanım ısrarla "kedi sevgisi insan sevgisiyle eşittir" deyip durdu. Söyleyip durmaya da devam edecektir.
7-) Kedi sevgisi doğru mu? CEVAP: Doğru. Tartışılmasının bile olmaması gerekir. Bir kimse “Ben kedi sevmiyorum. Ben köpek sevmiyorum” dedirttirilip durulmaz. “Kardeşim kedi, köpek, hayvan, hatta insan sevginiz olmayabilir. Ancak ben de program sunucusu olarak size, bu sevgisiz oluşunuzun reklamını bu kanaldan yaptırmam” diyecek bir sunucunun olmasını beklemek de bizlerin hakkıdır.
Hayvan sevgisi her insan için, insan sevgisinin başlangıcını ifade eder. Hayvanları sevmeyen, insanları(bana göre) sevemez. Bu sebeple her gönlü güzel insanın hayvan sevgisinin olması gerekir. “Hayvan sevgisi olmayanın insan sevgisi de olamaz” diyorum ve soruyorum:
-Hiçbir hayvanı sevmeyen bir insanın, bir diğer insanı sevmesi görülmüş müdür? Ben "asla görülemez; gören varsa sitemize yazsın" diyorum. Öğrenmiş olalım. Bir kimse "ben şu, şu, şu hayvanları sevmiyorum; şunları, şunları seviyorum diyebilir. Ancak “ben hiçbir hayvanı sevmiyorum” derse; bu kişinin haleti ruhiyesini(ruh halini) araştırmak gerekse de; bu kimseye zorla hayvan sevgisi aşılamaya çalışmanın da faydası yoktur. İnsanlara tavsiye gerekir. Zorla tavsiye olmaz; zorla despotluk olur. Despotlukla bir şeylerin kabul ettirilmeye çalışılması(empoze edilmesi), insani düşünce yapısı içerisinde, kabul edilebilecek bir hareket tarzı değildir. Aynı zamanda demokratik de değildir. Renkler ve zevklerin tartışılmadığını hatırlatalım. Bu sözle birlikte, sevgi aşılamanın zorla olamayacağını da bilelim.
8-) Gelelim kedi/ köpek ya da genel anlamı ile hayvanların tüylerinin fayda ya da zararlarına. Genel anlamda hayvan tüyleri zararlı mıdır? CEVAP: Evet! Zararlıdır. Bir tek kelime ile tüylerin faydasını söyleyen bir ilmi makale var mıdır? Yoktur.
(Bazılarının “tüyler faydalıdır” aynı zamanda, “çok da para getirir” dediklerini duyar gibiyim. Doğrudur. Koyun tüyleri, deve tüyleri, keçi tüyleri tekstil sanayi için faydalıdır. Milyonlarca insanın geçim kaynağıdır, diyenler olacaktır. Demenize de gerek yoktur. Zira biz, Nilüfer Hanım’ın "köpüğü" nün yemek tabağında çıkan tüyünün fayda ya da zararından bahsediyoruz.)
Genel anlamda hayvanlar evlerde beslenip, büyütülmez. İmkanı olanlar bahçelerinde kulübeler yaparak köpeklerini ya da diğer hayvanlarını büyütürler. Yine genel olarak kediler evlere alınır. Ancak bu evlerde kedi besleme müsaadesinden, kedilerin tüylerinin evlerde zarar vermediği anlamı çıkarılmamalıdır. At, inek, kedi, köpek seven ve bu gibi tüylü hayvanlarla sürekli ilgilenenlerin midelerinden topaklanmış şekilde, kist yapmış ya da serbest halde tüy topaklarının ameliyatlarla alınması maceralarını birçoğumuz sağdan, soldan duymuşuzdur. Hal böyle olunca, “ben şampuanlıyorum/ ben temizliyorum/ ben hayvanımın bakımını ehil kimselere yaptırıyorum” demenin anlamı(bence) bulunmamaktadır. Siz hiç kutusuna yapsa bile, ev içerisinde kedi ya da köpeğin def-i hacet etmesi sonucu, tüylerine bulaşan dışkı kalıntıları içerisindeki mikropların incelemesini, mikroskoplarla yaptınız mı? Yapmadı iseniz, dünyanın en güzel şampuanları/ parfümleri bile bu tüylere, def-i hacetten sonra bulaşan mikroorganizmaları uzaklaştırmak için, bir yöntemin bulunmadığının bilinmesi gerekir(Her dışkılama sonucu yıkanamayacağından dolayı).
Tartışmaların seviyesi ilim heyetiyle yükselir. Tartışma konusuna göre uzman kişileri bulunmayan bir tartışma, memleketimizde çoğu televizyon kanallarında yapıldığı üzere, reyting kaygılı, çoğunluğu bu tür programları seyredebilecek kimselere hitap eden, lüzumsuz, zaman öldürtmekten başka işe yaramayan, çoğu kimsenin karşı olduğu programlar olarak kalmaya mahkumdurlar. Birçok kimsenin dediği gibi, bu tür programları seyretmenin kılıfı da hazırdır:
-Ne yapayım, seyredecek başka program yok.
Doğrudur. Televizyonlarımızda, 15- 20 sene içerisinde, genel olarak çoğu televizyonlarımız, “başka program yok” dedirtecek hale getirildi. Ancak:
-Okunacak kitabınızda mı yok?
-Yürümeniz gereken bir sakin yolunuzda mı yok?
-Tartışacak, ilmi platformlarınızda mı yok? Uzatınız istediğiniz kadar bu soruları, neticede söyleyeceğimiz tek cevap:
"Evet! Maalesef başka programlarımız/ yapacak başka işlerimiz yok" olacaktır.
Güzelliklerle bezenmiş; ilmi verilerle desteklenmiş; nice programlarımızın televizyonlarımızda boy göstermeye başlayacağı günlerin özleminin bitmesi için, televizyon sahibi insanlarımızın:
-Paranın ne önemi var? İnsanlarımızı eğitmedikten sonra.
- Paranın ne önemi var? İnsanlarımıza insanca yaşamayı göstermedikten sonra.
- Paranın ne önemi var? İnsanları birbirlerine düşman ettikten sonra.
- Paranın ne önemi var? Bu kazandığımızı gönül rahatlığı ile yiyemedikten sonra.
Zira bu paralarda, zehir gibi, insanların çiğnenen hakları gizlidir.
Zira bu paralarda, insanların birbirine düşman edilmesi ile kazanılmış olanları mevcuttur.
Zira bu paralarda, insanların gizli sırlarına, özel hayatlarına(mahremiyetlerine) girilmesi sonucu elde edilmiş paralar mevcuttur. Daha neler neler yoktur ki.
Güzel günlerde, daha seviyeli programların televizyonlarımızda boy göstermeye başlamaları dileklerimizle…
Saygılarımla…