Gönderen Konu: CENNET' TE HÛRİLER  (Okunma sayısı 7384 defa)

is

  • Administrator
  • Sr. Member
  • *****
  • İleti: 472
CENNET' TE HÛRİLER
« : Kasım 17, 2020, 01:00:16 ÖÖ »
CENNET' TE VERİLEN HÛRİLER

           CENNET EHLİNE VERİLECEK NİMETLER:
           -BAHÇELER, BAĞLAR,
           -MEMELERİ TOMURCUKLANMIŞ YAŞIT KIZLAR,
           -DOPDOLU KADEHLER VAR.
           -CENNETTE NE BOŞ BİR SÖZ İŞİTİRLER,
           -NE DE BİR YALAN. BUNLAR RABB' İNDEN YETERLİ BİR BAĞIŞTIR:

           78. Nebe Sûresi (31.- 36.) Âyet- i Kerime' ler(584. SAYFA)
           "31. Kuşkusuz takva sahipleri için bir kurtuluş var."
           "32. Bahçeler var, bağlar var."
           "33. Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var."
           "34. Dopdolu kadehler var."
           "35. Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan."
           "36. (Bunlar) Rabbinden yeterli bir bağış olarak (verilir)."


           Nebe Sûresi Kıyametin gelişini haber veren bir Sûre' dir.

           Yeryüzünde Kıyamet' e inanmayanların sonuçta azaba uğrayacaklarını haber vermekte; inananlara ise, (31.- 36.) Âyet' i Kerîme' lerde verilecek nimetleri saymaktadır. Bu nimetler dünya hayatındaki gibi zevk ü safa sürülecek nimetler değildir. Dolu kadehlerden kasıt bildiğimiz şarap kadehleri değildir.

           Cennet' te verilen nimetlerin dünya nimetleriyle kıyaslanması mümkün değildir. Zira orası, Allah' ın, dünya hayatında yaşarken, Âyet' lerinden dışarı çıkmamış; Cennet hayatını hak etmiş olanlara verdiği bir hediyedir. Burada boş bir söz işitilmediği gibi, dünyalık hayvanî hırs, heves ve istekler de bulunmaz. Aksini düşünmek için, insanın Allah' ı tanımaması, Allah' ın koyduğu kuralların neler olduğunu bilmemesi gerekir. Ancak, kimdir bu yanlış bilgi veren; yanlış değerlendirenler?

(suçlamıyorum. “HİÇ BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?”
           39. Zümer Sûresi 9. Âyet- i Kerîme(460. Sayfa) diyen Âyet' i hatırlatıyorum.)

câhil bırakılmış insanlar mı desem; devamlı ters yöne çekerler; her sözden bir mânâ çıkarmaya çalışırlar. Tenkit etmekten başka bir şey yapmazlar. Ancak Âyet' leri verirken noksan da verirler. Örnek olarak:

           5. Maide Sûresi (33.- 34.) Âyet- i Kerîmeler(114. Sayfa):
           “33- Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.”

           “34- Ancak kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir”


           ALLAH VE RESULÜNE KARŞI SAVAŞANLAR İLE YERYÜZÜNDE FESAT ÇIKARMAYA ÇALIŞANLARIN CEZALARI:
           5. Maide Sûresi (33.- 34.) Âyet- i Kerîmeler(114. Sayfa):[/b]

           -Öldürülmeleri,
           -Asılmaları,
           -Ayak ve ellerinin çapraz kesilmesi,
           -Yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleri,
           -Kendilerini yakalamanızdan önce tevbe ederlerse, bilin ki Allah çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.

           Bu Âyet' in cezâi müeyyideleri(yaptırımları), bunlar olmakla birlikte, Allah’ ın bağışlayıcılığı karşısında, bir inanmış kimse, en hafif cezaya meyleder. Zira Allah merhametiyle bu hafifletici hükmü de Âyet' ine koymuştur. Sürgün edilmelerini, daha uygun ceza olarak Âyet' inde belirtmiştir.

           Allah bu hafifletilmiş ceza olan sürgün maddesini, neden koymuştur?

           Rahim ve Rahman olan Allah' ın esirgeyiciliğinin ve bağışlayıcılığının, azâbından daha fazla olduğunu bildirmek için koymuştur.

           34. Âyet- i Kerîme’ de ise, kendilerini yakalamanızdan önce tevbe etmeleri halinde, affa uğrayacaklarını bilmemiz, ona göre davranmamız gerekmektedir. Bu hüküm çerçevesinde Allah' ın bağışlayıcılığını kimse göz ardı edemez. Bu nedenle, en ağır ceza olan, el ve ayaklarının kesilmelerine, muttaki kullarından, hiç kimse hükmedemez. Ağır olan cezayı değil; Allah' ın gösterdiği en hafif cezayı tercih eder. Bu insanlara olan merhamet hislerinin gereğidir. Bu Âyet' i tenkit edenler:

           "Bak Allah da el, ayak kesiyor. Vahşet değil mi bu" derler. 34. 35. ve 36. Âyet' leri hiç okumazlar. Zira orada Allah' ın bağışlayıcılığı, Rahman ve Rahim sıfatı öne çıkmaktadır. Bu Âyet' i okusalar; Allah' a vahşi sıfatını yakıştıramayacaklardır.

           78. Nebe Sûresi' nin 31.- 34.) Âyetlerinden sonra gelen:

           78. Nebe Sûresi (35.- 36.) Âyet- i Kerîmeler(584. Sayfa):
           "35. Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan."
           "36. (Bunlar) Rabbinden yeterli bir bağış olarak (verilir)."


           Takva sahiplerinin gittikleri yerde(burası elbette Cennet olacaktır), verilen nimetler, Rabb' lerinden bir bağış olarak verilmiştir.

           Allah' ın bağış olarak verdiği nimetlerin, insanların dünyevî arzu ve heveslerine uygun olan şeyler olduğunu kim söyleyebilir. Zira bağışı yapan Allah, nimet olarak verdikleri(31.- 36. Âyetlerde), bahçeler, bağlar, yaşıt kızlar, dopdolu kadehler ise; bunların dünyevî, süflî istekler gibi olacağını düşünmek bile, "Allah' a teslimiyet dini olan İslâm' dan nasibini almamışlığa eşdeğerdir" desek yanlış mı söylemiş oluruz? Hayır. Yanlış değil. Sonra 35. Âyet' de ne diyor:

           "35. Orada ne boş bir söz işitirler, ne de bir yalan."

           Allah boş sözlerle, süflî dünyevî isteklerin ve yalanın olmadığı o yerde, verilen bu nimetlerin de insanların yanlış anlamalarına meydan bırakacak nimetler olmadığını söyleyebiliriz.

           Allah 6198 Âyet- i Kerîme' sinde, doğruluk' tan, helâl' den, haram' dan, iyi, dürüst, namuslu insanlar olunmasından bahsederken; Cennet' te Hûri' lerin verileceğinden söz ederken; bunu süflî emellerine âlet ederek, yanlış yönlere çekenlerin, bir kez daha düşünerek, "biz ne yapıyoruz? Demeliler ve:

           "Allah bu kadar doğruluğa, dürüstlüğe, helâle yönlendirme yaparken; Cennet' te verilecek Hûri' lerle, kullarının dünyalık süflî emellerinin peşinden koşmalarını ister mi?" diye bir soruyu kendilerine yöneltmeleri sonunda, söyleyecekleri:

           "Rabb' im senin affına sığınırım. Hatamı affet; beni bağışla. yanlış düşüncelerden beni koru" demesi gerekmez mi? Demiyorsa, bu kimseyi, bırakınız, kendi kuruntu ve yanlışlarında dolaşıp dursunlar. Emr- i bil Mâ' ruf ve Nehy- i anil Münker' i de unutun. Zira bu sözlerden ve uyarmalardan sonra, onlar için yapılabilecek bir şey yok, demektir. Kullarının hesabını Allah âcilen görür. Tevbe etmişlerse, bağışlar. Bunların tamamı Allah' ın tasarrufunda olan hususlardır. Peygamber' ine vermediği yetkiyi biz kullarına vermeyeceğine göre; bizlerin bu yanlışları işleyenlere, zorla, doğru bildiklerimizi empoze etmemiz(tdk. dayatmamız) gerekmez. Zira herkes, cüz' î iradesi ile kulluk eder veya etmez. Kulların bileceği iştir. Cennet ve Cehennem de bunun için var edilmiş olacaktır.

           Âhiret hayatında, Kıyamet sonrası, Cennet ve Cehennem' in yaratılacağını bildiren Allah' ın bu bildirimine kulak vermeyenlere sözümüz de olamaz.

           Saygılarımla. 17.11.2020 00:53
« Son Düzenleme: Ekim 24, 2022, 04:42:36 ÖS Gönderen: is »