Gönderen Konu: BİR PARTİ KURUYORUM  (Okunma sayısı 13953 defa)

is

  • Ziyaretçi
BİR PARTİ KURUYORUM
« : Kasım 15, 2014, 11:23:49 ÖS »
BİR PARTİ KURUYORUM
31.10.2000 23:15

           Nereden çıktı şimdi parti kurma işi demeyiniz. Zira parti kurmamızın zamanı geldi; geçiyor bile. Herkes parti kurdu. Bir BİZ parti kurmadık. Kim mi diyorsunuz?

           BİZ. Bu memleketi seven bu memleketin menfaatine çalışan insanlar. Bu memleketin menfaatlerini her şeyin üzerinde tutanlar. Kim mi diyorsunuz?

           BİZ. Bu memlekette dışarıya bağlı olmadan, devletin yönetimine talip olanlar.

           BİZ. Dışarıya bu memleketin değerlerini satmayanlar.

           BİZ. Komşuluk ilişkilerini, sadece karşı tarafın menfaati zannetmeden, memleketi yönetecek olanlar.

           BİZ. Gümrük birliği anlaşması yaparken, memleketin menfaatlerini haleldar etmeden anlaşma yapabilen BİZLER kuracağız bu partiyi. Kim mi diyorsunuz?

           BİZLER!

           Zenginlerin menfaatlerinin haleldar olmaması için, ihracat gelirlerinin azalmaması için, her türlü tâvizi dış güçlere vermeye hazır olanların aksine, anlaşma yaparken hiçbir taviz vermeden, karşılıklı menfaatleri ön plâna çıkararak anlaşma yapabilecek olan, BİZLER kuracağız bu partiyi.

           ANLAŞMA ne demektir? İki tarafın da menfaatine olabilecek konularda, ortak noktaların bulunmasıyla, karşılıklı menfaat esasına dayanarak anlaşılması değil midir? Bir gümrük birliği anlaşmasından 200 milyar dolar bu memleket zarar etmişse,

(ki bu rakam televizyondan bir açık oturumda verilmiş çok eski bir rakamdır. Geçen günler itibariyle, bu rakam katlanarak, zararın arttığının bilindiği bir gerçektir. Şu günlerde televizyonlardaki açık oturumlarda bu anlaşma dolayısı ile 500 milyar dolar zarardan bahseden konuşmacılar vardır)

bu anlaşma nasıl kabul edilebilmiştir? Kim bu anlaşmaya imza atmıştır? Hangi ticaret bilmez, hangi memleket değerlerini korumaz kişiler imza atmıştır? Bunun hesabını sizler yapınız. Bu millet bu hesabı yapacak birçok yürekli insana sahiptir. Ama BİZDE böyle olmaz. IMF ile anlaşma yapılır. Faiz % 14’lerin üzerindedir. Bakarsınız ki, Avrupa devletlerine faizle kredi veren IMF, % 3- 4’ lerin üzerine çıkamıyor. Bir televizyon programında bu rakamları veren konuşmacının ifadesidir. Şöyle ifade etmiştir:
 
           -Hiçbir Avrupa devleti bu kadar yüksek faizle, IMF’ den para almaz. En fazla % 3- % 4 civarında faiz öderler. Demiştir.

           Televizyonlardan aldığımız bu rakamlar doğru ise, gerçekten pes demek lâzım. Bu memleketin kamu menfaatlerini savunma durumunda olan tüm sivil, resmi, özel, tüzel, ne kadar memleket sever kuruluş ya da teşkilat varsa; ne kadar, kanunlarla memleket menfaatleri korumasına verilmiş, etkili ve yetkili kimseler varsa; üst düzey bürokrat varsa, ayağa kalkması gerekmez mi? Evet! Ayağa kalkılması gerektiği gibi, gerekli yerlere de etkin mesajların verilmesi gerekir. Ancak bu böyle olmuyor. Herkes kuzu kuzu medyanın bu bilgilerini dinliyor. Sonra da alışılagelmiş işlerine devam ediyorlar. İşte bu gibi yanlış hareketlere ses çıkarmak; “bu yanlış hareketleri bu memlekete reva göremezsiniz” diyebilecek BİZLER kuracak bu partiyi. Kimler kuracak bu partiyi?

           BİZLER. Yıllardır iktidar muhalefete, muhalefet iktidara geldi durdu. İşler kendi hızında yürüdü. Siyâsîlerin elle tutulur gözle görülür icraatı hangi zamanda “mükemmel” denilebilecek seviyelere geldi de, memleketini seven insanlar bunları baş tacı etmedi? Söyleyiniz. Evet! Hizmet ettiler siyâsîler. Doğrudur. Ancak yaptıkları yanlışlarla da, parmak ısırtmadılar mı? Bir siyasiye isim takıldı. Takılan isme bakınız. Lütfen! Yapılanlara bakınız. Ne var ortada? Yıllarca bitirilemeyen yollar v.s. Doğru mu? Bir dönem gelmese idi, hâlâ o yollar devam ediyor olmayacak mıydı? Olacaktı. O halde ihaleleri alıp en kısa sürede ve şartnamelerine % 100 uyumla bitirmek üzere iş başına gelen BİZLER kuracağız bu partiyi. Kim kuracak bu partiyi? İhaleyi aldıktan sonra, enflasyon oranına göre tahsisatını artırarak, yıllarca aldığı ihalenin bitmesini istemeyen, 25/ 28 yıl kamu inşaatını süründüren müteahhit yerine, kamu işlerinin ihalelerini, 1- 2 yılda bitirecek müteahhitlere veren BİZLER kuracağız bu partiyi.

           BİZ. Toplanan vergi gelirlerini devletin işlerinde en âcil durumlarda, en âcil ihtiyaçlarda harcanması gerekirken, lüks devlet daireleri yapanlar değil; acil ihtiyaçlara harcayan BİZLER kuracağız bu partiyi.

           Düsturlarımızı ortaya koyup, bunlardan tâviz vermeden giden BİZLER kuracağız bu partiyi.

           Seçim öncesi meydanlarda atılan nutuklarda verilen sözlerini, seçildikten hemen sonra unutan, bu âdetini de sıkılmadan/ utanmadan her seçimde aynı aymazlıkla yapabilen partilerden bu milleti kurtarmak isteyen BİZLER kuracağız bu partiyi.

           Yapılan saray gibi genel merkezler neyin nesi? Bu garip milletin paraları buralarda çarçur ediliyor. Bir tek helikopter’ in kırk yılda bir inip kalkması için kaç trilyonlar gömülüyor bir genel merkeze. Diğer bir merkeze bakıyorsunuz, yapılan yanlışları da söylemeden geçemiyorsunuz:

           -Allah aşkına hiç mi aklınız fikriniz yok. Uzay aracının kaptan köşkü gibi, mîmarisi bile garip olan o çıkıntı makam odaları için dahi trilyonlar gömülüyor bu merkezlere. Muhalifin sırada bekliyor. Uzay istasyonu gibi çıkıntılı odanın altını deliyor. Yakında 8- 10 Kat aşağı düşüşün başlayacaktır.

(Bu satırları yazdığımda henüz o makamın sahibi alaşağı edilmemişti. Makamında rehâvetle oturmaktaydı)

Peki makamını bu kadar lüks yapmasa idin. Bu paraların devletten geldiğini, yiyemeyen vatandaşlarının bulamadığı paralar olduğunu düşünerek lükse girmeseydiniz olmaz mıydı? Elbette olurdu. Ancak, beleş olarak devlet kasasından/ hazineden gelmiş paraları çarçur etmenin kolay olacağı atasözlerimizin ifadelerinde gizlidir. Ne der atalarımız:

           -Mirasyedi, kazanmadığı parayı, kolay yer. Demez mi? 

           Ödeneklerin o sene harcanması şartmış gibi,

(devlet dairelerinde ödenekler mart ayı gelmeden çarçur edilir ki, gelecek yıl ödenekleri fazla aşağı çekilmesin)

hazineden payını alan har vurup, harman savuruyor. Paracıkları saçıyor da, saçıyor. “Bu paralar kimlerin yiyemediği paralardır” diye sormuyorlar mı bu insanlar kendilerine? Demek ki sormuyorlar.

           Bu paralar, çocuğuna süt getiremeyen ana/ babanın harcayacağı paralardır bu paralar. Lüks merkezler yerine bu çocuklara süt alacak babanın asgari ücretinin artan kısmı olabilirdi bu paralar.

           Kanun var diyorsunuz, kanun koyucu kendileri; çarçur edenler yine kendileri. Devletten verilen tahsisatların kanununu çıkarıp bu paraları çarçur ettirenler, yine kendileri. Hesaptan kaçabileceklerini mi sanıyorsunuz. Onların da hesaba çekileceği gün gelecektir.

           Nasıl verecekler bu kanunlarla peşkeş çekilen devlet malı, millet malı bu paraların hesabını? Veremezler. Veremeyeceklerine kalıbımı basarım. Zordur böyle yanlış yapılan kanunların zarar verdiği hak sahibi milletin paralarının hesabını verebilmek. Çok zordur. Çok. Gerçekten zordur. Mantıkla bile bulur insanlar. Düşünseler. Düşünmenin ibadet olması da buradan gelmektedir. Adımları atmadan, kanunların altlarına imzaları basmadan, düşünüp ibadet şevki ile:

           -Bu kanuna imza atıyoruz. Ancak bunun zarar verdiği, haklarını gasp ettiği kimseler olur mu olmaz mı? Millet menfaatine uygun mu? Değil mi? Bu paraların kaynağı hazine olduğuna göre, bu paraya daha fazla ihtiyacı olanlara verilmesi gerekirken, parti merkezlerinin lüksüne para harcamamız doğru mu, değil mi diye sormaları gerekmez mi?

           Bu paralar, ayakkabı alamayan babanın/ ananın çocuğunun ayakkabı parasıdır bu paralar. Program yapan muhabir soruyor:

           Amcacığım

(röportaj yaptığı amcanın ayakkabısının altı açılmış ayağı görünüyor. Sanırım Kastamonu’ nun köylerinden birinde röportaj yapıyordu.)

sabah ne yediniz. Cevap:

           -Domates ekmek. Peki öğlen ne yiyeceksiniz. Cevap:

           -Domates ekmek. Peki akşama. Cevap:

           -Domates ekmek.

           Evet! Düşününüz ki, domates ekmekten başka yiyecekleri yok. O da bahçe denilebilecekse, ufacık dağlık arazideki bir bahçede ekilip yetiştirilen kendi domatesleridir. Ekmek ise sacda yaptığı kendi el emeği göz nuru ekmektir yedikleri. Peki reva mı lüks merkezler? Her seferinde alınan paraların bir yerlere yamanması, bu insanlarımızın varlığı karşısında, reva görülebilir mi? Asla reva görülemez. Ancak hesap sorulacağını bilmeyenlerin gafletidir bu çarçur edilen paralar. Hesaptan kaçabilen bir kişi gösteriniz lütfen:

           -Sayın liderler;
           -Parti başkanları;
           -Cumhurbaşkanları;
           -Hükûmet başkanları;
           -Üst düzey bürokratlar/ bakanlar/ müsteşarlar/ müsteşar yardımcıları/ her tür bürokrasideki danışmanlar/ genel müdürler/
genel müdür yardımcıları/ daire başkanları/ şube müdürleri/ HER KURUMDAKİ MÜFETTİŞLER. Hesaptan kaçabilir misiniz? Kaçamazsınız. Kaçamayacaksınız. Hesap her varlık için kaçınılmazdır. O hesap gününden hiç mi korkunuz yoktur? Bir dakika durup düşününüz. “Ben ne yapıyorum. Üç kuruşluk dünya menfaatini, âhiret güzellikleriyle takas ediyorum. Nasıl bir ticaret bilmezliktir benim yaptığım” deme şansına sahip olmanız gerekmez mi? Kendinize gelip, yapınızdaki/ hamurunuzdaki güzellikleri gün yüzüne çıkararak, “Ben ne yapıyorum” demeniz gerekmez mi?

           Evet! İddia ediyorum. Bu memleketin fakir- fukarasının hakkını çarçur eden hiç kimsenin Cennet’ te yeri yoktur. Olamaz da. 

(Hâşâ Allah(c.c.) yerine karar vermek Kâinat' ta ki hiçbir varlığa verilmiş bir hak değildir. Bizler " kul hakkı ile karşıma gelmeyin" diyen Âyet- i Kerîme' nin kölesi kullarız. Bizim bu Âyet- i Kerîme çerçevesinde görüşümüzü bildirmemiz Hakk' ın işine karışmak değil, kulların kendilerine gelmeleri için "emr- i bil ma' ruf ve nehy- i anil münker" görevimizin yapılması için, bildirimdir.)

Yukarıda saydığım yetkili ve de etkili kimseler!

           Kendi yediklerinizin yüzde biri kadar imkânı, bu memleketin insanlarına da vermezseniz, hiçbirinizin hesap gününde hesap vermesi de mümkün görünmemektedir.

           Hadi sende! Senden mi sorulacak, hesap mesap? Kendine bak sen!

           Ben kendime bakıyorum ve 4 nüfusun mesuliyetini taşıyorum. Sizler 72 Milyonluk

(o zaman 72 Milyondu; şimdi 76.6 Milyon oldu. Bu değişikliği yaptığım sırada ise 82 Milyonu geçtik)

bu memleket evlatlarının mesuliyetini taşıyorsunuz. Bu hesabı verebilmenin kolay olmadığını bildiğiniz halde, bu mesuliyetin altına girdiniz. Hesap sorulacağına, inancınız olmadığı için mi, yoksa “verecek hesabım yok” yanlışına düştüğünüz için mi mesuliyet altına girdiniz? Her durumda da sizi bekleyen hesap gününden korkmayacağınızı düşünmek bile istemem. Zira dünyada herkesin gözünü boyayabilir, her kanun adamından çeşitli alavere dalavere dümenleriyle kaçabilirsiniz. Gerçek adaletten kaçmanız söz konusu dahi olmaz. Olamaz. Bunu bilesiniz. Tâlip olduğunuz makamların hakkını veremeyecek/ yanlış kararlarla kul haklarını haleldar edecekseniz; bu mesuliyetin altına girmek için can atmayacaksınız. Bu mesuliyetleri taşıyabilenlere yüz akı ile devretme fırsatlarını kaçırmayacaksınız. 

           Bu mesuliyet altına giren, yukarıda sayıp döktüğüm tüm yetkili ve de etkili kimseler/ devlet adamları/ siyasiler/ belediye başkanları/ üst düzey bürokratlar/ savcılar/ hâkimler/ v.d. kendilerine:

           -Biz ne yapıyoruz? Hesapsız, kitapsız harcadığımız paraların her kuruşunun hesabının sorulmayacağını mı zannediyoruz? Diyebilseler; kendiliğinden muhasebelerinin kolay olmayacağını anlayabilecekler ve "milletin rızıklarından kesilen devlet hazinesinin sizlere tahsis ettiği paralardı, bu harcadığımız paralar” demek zorunda kalacaklar ve tâlimatı vereceklerdir:

           -Çabuk durdurun para harcamayı, bu paraların yerleri var. Sakın ha! Harcamayın bu paraları. Hesabını veremeyiz bu çarçur ettiğimiz paraların hesabını, demek suretiyle, vazgeçerler lüzumsuz harcamalarından.

           Beyler, sayın partililer, hepinize sesleniyorum. Harcadıklarınızdan sorulmayacaksanız, ADALET denilen mefhumun ne gereği var ki? Ama bu dünyada, ama öte dünyada. Mutlaka sorulacaksınız. Sorgunuzun kolay olmayacağını da biliniz. Allah(c.c.)' nun "EL ADL- ÂDİL" sıfatı vardır. Ona göre hareket ediniz. Bu savurganlığın sonu yok. İnanın aklı başında bir insan, devletin paralarını çarçur etmede yarışmaz. Zira hesap günü geldiğinde, nerelere kaçabilirler ki? Kaçamayacaklarını her akıl sahibi bilir. Ona göre hareket ederler. Hesaptan kaçamayacaklardır. Kaçamazlar da.  Devlet hazinesinin paralarını hesapsız harcayan, çarçur edenlerin gelecekten gelen canhıraş bağırışlarını; yanlışlarının karşılığı olan azabı, şu an işitiyor gibiyim. Sizler işitmiyor musunuz? Ey akıl sahipleri? İşitiniz o canhıraş bağırtıları. Ben söylemiyorum. Açın Kur' ân- ı Kerimi ve okuyunuz lütfen. "Kul hakkı ile karşıma gelmeyiniz" diyen Allah(c.c.)' ya kulak veriniz lütfen. 

           Anlatırlar ya! Bir hamalın yük taşıdığı urganının hesabını verebilmek için zorlandığını. İnceden inceye suallerin yağdığı ve cevaplarının bulunamadığı zamanları hatırlayınız. Ey bu paraları çarçur edenler. Millet açken lüks merkezler yaptıranlar. Hiçbirinizin hesap vermesi mümkün değildir. Aklı başında herkes, benim bu söylediklerimi söyleyeceklerdir. Sizi aldatan dünyalık menfaatlerin hiçbiri sizi kurtaramayacaktır. Elbette yüce adaletin pençesinden kurtulamayacağınızı, şu söylediklerimi okuyuncaya kadar duymamış mıydınız? İnanmam. Gerçekten inanmam. Sizler hesap gününde çekileceğiniz adalet mizanından sonra yaptığınız yanlışların, 72 milyonun(şimdi 76,6 milyonun/ şu an 82 milyonun üzerinde) haklarını haleldar ettiğini bu zamana kadar anlayamamışsınız. Şimdiden sonra da anlayamazsınız. Sizler cehennemin odunu olma tâbirini büyüklerinizden hiç mi duymadınız? Duydunuz da kulak ardı mı ettiniz? Yazık! Gerçekten yazık! Gelecekten, Cehennemin esfel- i sâfilîn' inden (Cehennemin en alt katı diye târif edilir) gelen canhıraş böğürtülerinize, benim düşünce itibariyle canım dayanmadı. Bu satırları burada kesiyorum. Nasıl olsa siz etkili ve yetkililer bir kaçamak yol bulursunuz. Ancak MUTLAK HESAP SORUCU olanı kandıramazsınız.     

           Bu misaller inanınız ki, romanlara sığmaz. Bizim burada yazacaklarımız geçmişte yapılan hataları sıralamak değildir. Burada “BİR PARTİ KURUYORUM” ve bu partinin çalışma şeklini, yapacaklarımızı ve yapamayacaklarımızı ele alacağız ki, örnek teşkil etsin. Yukarıda belirttiğim partilerin yapmaları gereken hizmetleri, verdikleri sözleri unutmayı âdet haline getirmiş partilerde olduğu gibi, yanlışlarla iktidar olmayacak olan, BİZİM partimiz yerine getirecektir. Bunların üstesinden gelemeyecek partilere/ partililere bir parça uyanıklıklarına katkı sağlayabildikse, ne mutlu BİZE.

           Parti kuracakların nazarı dikkatine, bu açıklamalarımızı, önemle arz ettik. İleride faydalanacak olanlara, örnek olması, en büyük arzumuzdur. Bu yanlışların önlenmesi konusunda anlatımlarımızı “BİR PARTİ KURUYORUM” sloganıyla ifade ettik. En büyük gayemiz bu satırlarda kuracağımızı ifade ettiğimiz partiden örnek alınmasıdır. Elbette verilen örnekler, yapılması gereken işler/ hizmetler karşısında, devede kulak bile değildir. Tümünü buraya sığdırma imkânı yoktur. Yazılabilecek konular 1000’ lerle ifade edilebilecek kadar çok kitabın satırlarını doldurabilir. Ancak kısa ve öz yazarak bir an önce faydalanılması gayesiyle, bu yazımız sitemize konulmuştur.

           Bu örneklerin, tüm siyasi parti kurmak ihtiyacını hissedenlere; mevcut siyâsî partilerin ıslah olması için; ya da partilerinin bu memleketin gerçek partisi olmaya namzet olmaları yönünde elde veri yok diyenlere, kolaylık ve örnek olması temennilerimle… 

           Saygılarımla… 31.10.2000/ 15.11.2014 23:21

           ÖNEMLİ NOT: Bu satırları 2000 yılı Ekim ayında kaleme almış olmakla birlikte, siteye koymam için bugünü bekledim. Aradan geçen zamana rağmen hiçbir şeyin değişmediğini görmek açısından, notlarını almaya başladığım yıllardan bu güne bir ömür geçmiş diyebiliriz. NE DEĞİŞMİŞ ACABA? 

           ETİKETLER: Parti; Partili; Parti kurmak; Harcanan paraların hesabı; Devlet imkânlarının hesaplı kullanılması; 
« Son Düzenleme: Şubat 13, 2020, 05:13:32 ÖS Gönderen: is »