Gönderen Konu: ŞİFALI BİTKİ NEDİR?  (Okunma sayısı 26163 defa)

is

  • Ziyaretçi
ŞİFALI BİTKİ NEDİR?
« : Ekim 02, 2011, 10:58:01 ÖÖ »
ŞİFALI BİTKİ NEDİR?

           Şifalı bitkiler, insanlar için faydalı maddeler ihtiva ettiğine inanılan, zaman zaman da ciddi laboratuarlarda araştırmaları yapılarak; kullanımlarında, etken maddelerinin tesirleriyle, belli kullanım kuralları göz önüne alınmak suretiyle, faydalı olan bitkilerdir.

           Bu şifalı bitkilerin, binlerce yıldır geleneksel kullanımları neticesi, ülke kültürlerine ya da bölgelere bağlı olarak gelişme göstermesi kaçınılmazdır. Tabiatta bulunan şifalı bitki ile tedavi usullerinden, bilhassa eski medeniyetlerde(Orta Asya, Hindistan, Çin v.b.), doğrudan faydalanma yönüne giden insanlar hep olmuş; bundan sonra da olacaktır.
   
           Bu medeniyetlerin öne çıkmaları yanında, her ülkede, göze görünmese de, bitkilerle şifa arama asırlardır(binlerce yıldır da diyebiliriz.) süregelmektedir. Zira o dönemlerde ilmi ve teknolojik gelişmeler yapılmamışken de, hastalıklar hep vardı. İnsanlar da, bu hastalıklar karşısında, tedavi edecek birilerini hep aradılar.

           Düşüncede geçmişe dönünüz lütfen! Hastalıktan muzdarip hale geldiğinizi düşününüz. O yokluklar içerisinde sizin hastalığınıza kim çare bulacaktır? Sizi kim iyileştirecektir. Rahatsızlıkları sebebi ile kıvranan insanları kim rahata erdirecektir. Izdıraplarına kim son verecektir. O zamanlar revaçta olan, her dediğine Tanrı sözü gibi inanılan; hatta çoğu toplumlarda hastalıkları iyi ettiğine inanıldığı için, Tanrı gözü ile bakılan şifacılar, şamanlar ya da büyücüler, mevcut hastalıklara müdahale edebilen kimseler olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Nitekim gerçek hayatta da öyle olmuştur. Bu insanlar asırlar boyu hastalara şifa dağıtmışlardır. Izdıraplarını dindirmişlerdir. Ağrı çeken bir insanın başında çaresizce bekleyen yakını olarak düşününüz kendinizi. Nasıl bir huzursuzluk kaynağı olduğunu tahmin edebiliyor musunuz?

           Bu ifadelerden sonra, aklımızdan çıkmaması gereken husus, hastalıkları iyi ettiklerine inanılan bu insanların, bütün hastalıkları iyileştirdiği manasının çıkarılamayacağıdır. Bu hususu belirtmemiz zorunluluktur diye düşünüyorum. Zira bu konuda, iyileştirdi ifadesi kullanıldığı anda, çoğu kimse, bu ifadenin yanlışlığını düşünmekte; “acaba” demek suretiyle tedbirli yaklaşmakta, hatta yanlış yapıldı kanaatine kapılıp saldırıya geçebilmektedirler. Doğrudur. Zira o ilkel şartlarda mikroorganizmalar yine vardı. Bunun yanında, steril çalışma şartları diye bir mefhum da yoktu. Belki biraz ileri zamanlarda alkol gibi dezenfektan maddelerle dezenfeksiyon işlemi gündeme geldi. Ancak bu asırlar sonra ve ilmi gelişmeler sonucu oluşan düşüncelerden ileri gelen, bir dezenfeksiyon işlemiydi. Teknolojik ve ilmi gelişmelerin sonunda gerçekleşmişti.

           Mikroorganizma faaliyetlerinin ne olduğunu zihninizde canlandırabildiğinizde, o şartlarda hastalıkların nasıl iyileştiğini düşündüğünüzde, işlerin o kadar da kolay olmadığını; eski çağlarda şifa bulmanın her zaman mutlak olmadığını bulabiliriz. Bu ifadelerden, o zamanlar iyileştirilen/ şifa buldurulan hastaların az olduğu anlamı da çıkarılmamalıdır. Zira böyle bir düşünce de, ilmin ışığında düşünüldüğünde, yanlış olacaktır. Sebebi ise, herkesin bildiği, şifalı bitkilerde bulunan ve ilmin tamamen yapısını belirleyebildiği, ismen sabit olan, etken maddelerinin tamamına yakın çoğunluğunun ilaçların terkiplerine formülleri ile girdiği gerçeği çerçevesinde düşünülmelidir. Daha ileri giderek; artık eczacılık fakültelerinde “farmakognozi bölümleri” nin açıldığını söylememiz çoğu yanlış düşünceleri kıracak ve şifalı bitkilerin artık “kocakarı ilacı” ifadeleriyle "tu kaka!" edilmelerini engelleyecektir.
   
           Evet! Bir zamanlar kocakarı ilaçları yapılmıştır. Kimse inkar edemez. Zira bilgisiz, görgüsüz kimseler, geçim kaynağı olması sebebi ile, bu yönde hastalıklara şifa bulduran şifacılar gibi ortaya çıkmışlardır. Ancak gerçekten yüzyılların birikimlerini dededen torunlara naklederek; şifalı bitkilerle tedavi metotlarını bilen insanların gayretlerini de inkar etmek, hiçbir kimsenin veya hiçbir ilim adamının hakkı olmaması gerekir.

           Teknolojinin geliştiği, laboratuarların çok hassas tayinleri, araştırmaları yapabilir hale geldiği bu günlerde, şifalı bitkiler ile tedavi usulleri, “alternatif tıp” tabiri ile de insanlara şifa dağıtma yönünde ileri çıkan metotlardandır. Hastalıklara çare bulan teknoloji destekli formüller bu günlerde hız kazanmaktadır. Yine bu günlerde revaçta olan, koruyucu hekimlik çerçevesinde, insanların hastalanmadan, şifalı bitkilerle immün sistemlerinin kuvvetlendirilmesi, hastalıklara karşı organizmamızın güç kazanması neticesi hastalıklardan korunulması; bilhassa ileri ülkelerde revaç bulmakta, bu yönde kurulan tesislerle, şifalı bitkilerin steril şartlarda ambalajlanıp ülke insanlarının sağlıklı yaşamaları yönünde çalışmalar hızlanmaktadır.     

           Şifalı bitkilerin etken maddelerinin varlıkları ve ne oldukları, modern, teknolojik ve ilmi araştırmalar çerçevesinde, doğrulanmak zorundadır. Binlerce yıldır insanlar, modern çağın gerekleri olan teknolojik gelişmelerin olmadığı zamanlarda da, bu şifalı bitkilerle tedavilerini sürdürmüşlerdir. Ne kadar geçerli olduklarını ilim adamları tartışadursun; bizler bu konuları araştıran araştırmacılar olarak, gerçek hayatta, tatbik edilen şifalı bitki tedavi yöntemleri olarak öne sürülen tavsiyeleri, aksini ispat etmedikçe; inkar yönüne gidemeyiz. Şifalı bitkiler konusu gündeme geldiğinde bir kısım ilim adamlarımız, doğrudan doğruya inkarcılığa kalkışıyorlar ki; bu ne bilim adamlığına yakışır; ne de ilmi çalışmaların tabiatına yakışır. Bir Profesör hocamız ne diyor kulak verelim:

           -Sağlık Bakanlığı bünyesinde “ALTERNATİF TIP KURULLARI” oluşturmamız gereklidir.

           Evet! İşte size gerçek bir bilim adamının bilimselliğe yakışan sözleri. Bilim adamı bu olmalıdır. Körü körüne, doğrudan inkar hiçbir zaman bilimle bağdaşmaz. Sağlık Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak kurulların yapısında, bu işe gönül vermiş; gerçekten şifalı bitkilerin etken maddelerinin de tedavi edici materyaller olabileceğine inanan bilim adamlarımız; laboratuarlarla destekli bu kurulların çalışmalarında görev almaları kaçınılmazdır. Zira insanlığın, sentetik maddeler kullanımından, tabii maddeler kullanımı ile tedaviye geçmesinin zamanı gelmiştir. İlmi araştırmalar da bu ifadeleri desteklemektedir. (i)

           Diyelim ki, eski zamanlarda uygulanan, şifalı bitki formüllerinin hiçbiri doğru değil. Hepsi fasa fiso’ dan ibarettir. Tamam. O zaman, siz bilim adamları da bu şifalı bitki formüllerinin yanlışlığını, ilmi veriler ve laboratuvar araştırma raporları ile ortaya koyunuz ki; hiç kimse bu tür yanlış formüller peşinde şifa aramasın. Nitekim, şifalı bitkilerle yapılan tedavi usullerinden bazılarının şifa değil, insan bünyesine zarar verdiği, ilmi araştırmalar çerçevesinde ispatlanmış; kullanımlarındaki doz aşımları v.s. hataların bünyede ne gibi zararlanmalara yol açtığı, ilmi araştırmalar sonucu bulunmuştur. Olması gereken, gerçek araştırmacı bilim adamlarımızdan beklenilen de bu araştırmaları yapmaları ve insanlarımızı yapılan hatalı kullanımlara karşı uyarmalarıdır. Şifalı bitkilerin şifasına inanmayan bilim adamlarımıza buradan seslenmiş olalım ki:

           -Sizler bu şifalı bitkilerin “hastalıklara karşı tesirlidir” denilen formüllerinin araştırmasını yaparak; yanlışlarını ortaya koymak suretiyle, tüm insanlığa hizmet etmiş olacağınızın bilinci içerisinde hareket ediniz. Ama lütfen! şifa bekleyen, milyonlarca, bugün ki şartlarda, “devası yok” denilen hastalıklardan muzdarip insanların(belki de) iyileşebilecek olanlarının, önünü kesmek üzere, daha ilk ağzınızı açtığınızda, inkar etme durumuna düşmeyiniz. Araştırınız. Yanlışları ve doğruları tespit ettikten sonra; bu ilmi verilere dayanarak, karşı çıkınız. Yapılan yanlışların tespiti yolu ile insanlığa yapılabilecek en büyük iyiliği yapmış olunuz. O zaman yolunuz açık olsun. İnsanlığa hizmet etmenin hazzı ile ve gururla yolunuza devam ediniz.

           Bir hususu özellikle belirtmek isterim. Tabii, eğrisi ve doğrusu ile bu düşünce,benim görüşümdür. Eksiği/ fazlası olabilir. Ancak doğru bir görüş olduğuna çoğu okuyanımız da katılacaktır.

           İnsanların tamamının sosyal güvence altına alınarak; hastalıklarının devlet tarafından ücretsiz yapılmaya başlanması ile, şifalı bitkilerle tedavi usullerine başvuranların sayıları her geçen gün azalacaktır.
 
           Hiç unutmam, bir tek araştırma yapmadığı halde, kanser konusunda hüküm veren görevlileri ya da satış yapabilmek için, köklü bir tecrübesi olmadan, ya da şifalı bitkiler konusunda birikimi olmadan, herkese her şeyi tavsiye eden aktarları hatırlıyorum da, insanların sıhhatlerinin kimlere kaldığını esefle seyrediyorum. Tabii bu konularda biraz da devlet hastanelerinde, devlet dairelerinde çalışanların, “ne olur ne olmaz” düşüncelerinin tesiri vardır. Zira hiç fikir ileri sürmediğinizde ne olduğunuz anlaşılmaz. Hata da yapmamış olursunuz. Kimse size “hata yaptı” diyemez. Çünkü ortada hata yapacak bir fikir yoktur. Doğru tabirle, “fikir ileri sürmezseniz yanlış da yapmazsınız.” düşüncesi ile susanlar; ya da doğrudan inkar sureti ile, “ileri de yanlışım çıkarsa zor duruma düşerim” fikrini benimseyenlerin, bu sebeple doğrudan inkarı seçmeleri ve şifalı bitkilerin şifa unsuru olduklarını inkar durumuna düşmeleri kaçınılmazdır. Bu belirtilen iki grubunda üstesinden gelecek olanlar ilim adamlarımızdır. İşlerinde kolaylıklar ve başarılar dileklerimizle. (s)

           Şifalı bitkiler uluorta tavsiye edilmemelidir. Bir örnekle açıklamam gerekirse:

           Deve çökerten bitkisinin kalp damarlarını açtığını, daha doğrusu, damarları tıkayan yağları erittiğini ifade ile tavsiye edenlerin tavsiyesine uyarak, yıl boyu sabah, öğle, akşam bardak bardak deve çökerten suyu içen bir kimsenin, karaciğer harabiyetinden “sizlere ömür” sözüne muhatap olmaması mümkün değildir. Örneği de anlatılmaktadır. Zira deve çökerten bitkisinin etken maddesi, kan yoluyla tüm vücutta dolaşmakta; aşırı yükleme sonucu da bu etken madde vücuttan atılma fırsatı bulamamaktadır. Tesirini kalp damarlarında ki tıkanıklığı giderme yönünde gösterdiği gibi;  lipid yapısında olan karaciğerin de harabiyetine sebep olması da, gerçek olarak karşımızda durmaktadır. İlaçları alırken “doz” diye bir ifade tüm ilaç tarifelerinde mevcuttur. Şifalı bitkilerde de bu ifade geçerlidir. Doz aşımı yarar değil, zarar verecektir. Bu sonuç uluorta kullanımlarda kaçınılmazdır. Öyle ise siz sayın sitemiz ziyaretçilerine tavsiyemiz:
   
           LÜTFEN! İLMİ ARAŞTIRMALARLA DESTEKLENMEYEN ŞİFALI BİTKİ FORMÜLLERİNİ(ULUORTA SATIŞ PEŞİNDE KOŞAN VE BU KONULARDA BİLGİ BİRİKİMİ OLMAYANLARDAN ALDIĞINIZ, HASTALIKLARA İYİ GELDİĞİ İFADE EDİLEN, BİTKİ FORMÜLLERİNİ) KULLANARAK ŞİFA ARAMAYA KALKIŞMAYINIZ.

           İlmi gelişmelerle ortaya konulan, laboratuvar teknik donanımları ve ilmi metotları, bilim adamlarının bu şifalı bitkilerin terkiplerini belirlemesine ve sağlıklı bir şekilde, etken maddelerinin tespitine imkan vermiştir. Araştırmalar, hangi bitkilerin hangi miktarlarda kullanılması, ya da hangi usullerle hastaya verilmesi gerektiğine ilişkin ipuçları vererek; her şifalı bitkinin gerekli olduğu kadar kullanılmasına sebep olmuştur. Bu fikrimi belirttikten sonra, yeterli araştırmaların henüz tamamlanmadığına olan kanaatimi belirtmek isterim. Bilhassa ülkemizde bu araştırmaların yapılabilmesi için sorumlu müesseselerimizde, yeterli ödeneklerin bulunamadığı kanaatindeyim. (i)

           Piyasada satılan şifalı bitkilerin büyük çoğunlukla kazanç kaygısı ile paketlendiğini görmekteyiz. Ancak, öyle firmalar mevcut ki, verdikleri bitkilerin temizliklerinden emin olabileceğimizi, şifalı bitkilerin görüntülerinden anlayabilmekteyiz. Şifalı bitkilerin alımlarında iyi ile kötü paketlenmişi nasıl anlayabileceğimiz konusunda söyleyebileceklerimiz şunlardır:

           Şifalı bitki satıcısında gördüğünüz bir bitki ambalajında, gözle muayenenin çok büyük rolü vardır. Genel olarak alınan ürünlerin yaprak mı, çiçek mi, dal ya da kabuklar mı, olduklarının bilinci ile alım yapmanızda büyük fayda vardır. Etken maddesi yaprağında olan bir şifalı bitkinin ambalajına baktığınızda, dalların çoğunlukta olduğunu görürseniz, derhal o paketi bırakmanızda fayda vardır. Bazı paketleri alıp baktığınızda ise, (bilhassa paketin alt kısmını kontrol ediniz.) dipte toplanmış olan bir o kadar toz kütlesi, temiz toplanmamış bitkilerin görüntüsünü verebilecektir. Bu nedenle çok fazla tozlu paketleri kesinlikle almayınız. Temiz toplanmış bitki paketlerinde, tabana inmiş çok fazla toz bulamazsınız. Bunu yaşadığım için yazıyorum. Bir dost aktar’dan aldığım deve çökerten otunun çoğunlukta olan kısmı sadece kalın odunsu dalları idi. İçimden “Be birader ben yaprağıyla, dikeniyle deve çökerten mi alıyorum. Yoksa odunsu dallarını mı alıyorum.” demiştim. Ancak dost işi olduğundan sesim çıkmamıştı. Bir diğer aktardan alışverişimde ise aldığım deve çökerten otunun yaprakları sanki tek tek seçilmişti, dikenleri ile birlikte, hiç tozsuz paketlenmişti. Odunsu dallardan ilaç için arasanız bulamazdınız. Demek ki mümkün olabiliyormuş. Gerçek hayattan iki ayrı portre çizdim. Ben anlattım. Siz de arayınız, araştırınız, öyle alım yapınız lütfen! Neticede bu titizliğiniz, piyasada mevcut “kaptıkaçtı şifalı bitki satıcılarını” ya bu işi terk etmeye, ya da gereği gibi şifalı bitkilerin temiz toplanmasına ve ambalajlanmasına dikkat etmelerine sebep olacaktır.

           Şifalı bitkiler hakkında belirttiğim yukarıdaki yazdıklarımı, www.sifalibitkilerimiz.com   site adımızı belirtmek suretiyle kopyalayabilirsiniz. O takdirde faydalananların sayılarının artması bizleri de memnun edecektir. Tüm hastalara şifa dileklerimizle...

           Saygılarımla... 01.10.2011 20:09
« Son Düzenleme: Ocak 31, 2020, 11:10:42 ÖS Gönderen: is »