Gönderen Konu: ŞİFALI BİTKİLERİN TARİHÇESİ(2)  (Okunma sayısı 32514 defa)

is

  • Ziyaretçi
ŞİFALI BİTKİLERİN TARİHÇESİ(2)
« : Ekim 02, 2011, 11:02:50 ÖÖ »
ŞİFALI BİTKİLERİN TARİHÇESİ(2)

           Hz. Lokman Hekim

           Lokman Hekim’ in şifalı bitkilerle ölüme bile çare bulduğu, ancak rivayete göre Tarsus köprüsünden geçerken; “Ölüme çare buldum” diye bağırması esnasında, sert esen rüzgarın, sayfayı koparıp köprüden nehire uçması ile, elinde kalan ve ölüme çare olduğunu ilan ettiği formülün bulunduğu sayfanın ilk sırasında, zeytinyağı ve sarımsağın olduğu rivayeti bilinmektedir.

           Veli veya Peygamber olarak anılır. Davud Aleyhisselam’ın zamanında, Arabistan'ın Umman tarafında yaşadı. Davud Aleyhisselam’la görüşüp ondan ilim öğrendi. Davud Aleyhisselam’a Peygamberlik bildirilmeden önce, müftü olan Lokman Hekim, Davud Aleyhisselam’a Peygamberlik bildirildikten sonra fetva vermeyi bıraktı. Davud Aleyhisselam’a ümmet oldu. Kendisine hikmet verildi. Eyyub Aleyhisselam’ın teyzesinin oğlu olduğu da rivayet edilmektedir. Fransız bilginlerinin, Calinos'un (Galen'in) bir adı da Lokman Hekim idi demeleri yanlıştır. Çünkü Lokman Hekim, Davud Aleyhisselam zamanında; Calinos (Galen) ise, ondan bin yıl kadar sonra yaşamıştır. Lokman ismi Kur'an-ı Kerim'de geçmekte olup, 31.sureye Lokman ismi verilmiştir. Bu surenin on ikinci ayetinde mealen; ''Biz Lokman'a hikmet verdik.'' buyrulmaktadır. Buradaki hikmet tabirinin; akıl, anlayış, ilim, ilimle amel etmek ve doğru karar vermek demek olduğu tefsir kitaplarında yazılıdır. Lokman Hekim tabiplerin piridir. Hikmetli sözleri ve oğluna verdiği nasihatler meşhurdur. Kur'an-ı Kerim'de Lokman Suresinin 3. Ayet-i Kerimesinde mealen; “Bir vakit Lokman oğluna öğüt vererek şöyle demişti: Yavrum! Allah'a ortak koşma, çünkü şirk çok büyük zulümdür.” buyrulmaktadır.
 
           Lokman Hekim'e sen bu hale nasıl geldin dediklerinde:

           “Doğru sözlü olmak, emaneti yerine getirmek, lüzumsuz söz ve işi terk etmekle.” Cevabını verdi. İnsanlar ondan nasihat istediler, o da şöyle nasihat etti:

           “Öncekilerin ve sonrakilerin ilimleriyle amel edilebilmesi için sekiz şeye dikkat etmek lazımdır:

           Dört zamanda dört şeyi korumak gerekir:
           1-) Namazda gönlü,
           2-) Halk arasında dili,
           3-) Yiyip içmede boğazı,
           4-) Bir kimsenin evine girince de gözü korumaktır. İki şeyi hatırdan hiçbir zaman çıkarmamalıdır.” Bunlar:

           Allah-ü Teala’nın büyüklüğü ve ölümdür. İki şeyi de tamamen unutmaya çalışmalıdır. Bunlar da:

           “Bir kimseye yapılan iyilik ile dost ve yakınlardan görülen kötülüktür.”

*-*-*-

           Ebu Reyhan el Biruni
 
           973'te Türkmenistan'da doğmuştur. Uzun süre Afganistan'da, daha sonra Gazneli Mahmut'un Hindistan'ı zapt etmesiyle Hindistan'da bulunmuştur. Çeşitli dallarda 100'den fazla eseri olan El Biruni, “Kitab us Saydala fit-Tıp” isimli kitabında 200 civarında bitkisel ilaçtan bahsetmektedir. Bu eserin el yazması bir nüshası Bursa'da Orhan Gazi Kütüphanesi'ndedir. El Biruni 1051'de Gazne'de vefat etmiştir.

*-*-*-

           İbn-i Sina

           Filozof, doktor ve diğer bazı müspet ilimlerde de söz sahibi, çok ünlü bir bilim adamıdır. Avrupa'da Avicenna ismi ile tanınmaktadır. 980'de Buhara'da doğmuştur. Babası Samani hükümdarlığında katip olan İbn-i Sina önce babasından, sonra devrin tanınmış alimlerinden olan Natıli'den, İsmail Zahid'den dersler almış, ayrıca mantık, tıp, tabiat, dini ilimlerden fıkıh, sarf, nahiv dallarında çalışmalar yapmıştır. Çok zeki olan ve öğrenme isteğiyle genç yaşta ün yapan İbn-i Sina, 17 yaşındayken, Buhara prensini tehlikeli bir hastalıktan kurtararak, sarayın zengin kütüphanesine girme şansını elde etmiştir. Bundan sonra Samanî Devleti'nin yıkılmasıyla, siyasî kargaşalar sebebiyle bir süre dolaşan İbn-i Sina, Ebu Muhammed Şirazi'nin desteğiyle Cürcan'da kalmış ve 100'e yakın eserinden biri olan “Tıp Kanunu” kitabını burada yazmıştır. İbn-i Sina 1037'de Hamedan'da vefat etmiştir. Tıp Kanunu kitabında 800 kadar bitkisel ve hayvansal ilaçtan bahsedilmiş, hazırlanış ve kullanış şekilleri açıklanmıştır. Bu kitap 1650'li yılara kadar tıpta standart referans kitabı olmuştur.

*-*-*-

           İbn-i Baytar
 
           1197'de İspanya'nın Malaga şehrinde doğmuş ve Şam'da vefat etmiş olan bir Arap hekimidir. Kendi ismiyle yazdığı tedavi hakkındaki “Baytarname” isimli eseri çok meşhurdur. Bu eserde 150'den fazla yazarın ismi geçmektedir. Bu eser sonraki İslâm alimleri tarafından temel başvuru kitabı olarak kullanılmıştır. İbn-i Baytar Anadolu'yu gezmiş olduğu için, buradaki tıbbi bitkilerden de bahsetmiştir. Bu sebeple de, Osmanlı tıbbına, büyük faydaları olmuştur.

*-*-*-

           Davud Al-Antaki(1541- 1599)

           16. Yüzyılda yetişmiş meşhur tıb alimidir. İsmi, Davud bin Ömer el-Antaki’dir. Antakya'da doğup(doğum tarihi belli değildir. Yazılanlar yaklaşık tarihlerdir.); 1599 (Hicri 1008) 'de Mekke-i Mükerreme’de vefat eden hekim ve alim bir kişidir. 1700 civarında ilaçtan bahseden Tezkere-i Davud isimli bir eseri mevcuttur.

           Bilim adamı, hekim ve şairdir. Doğuştan kör olduğundan Darir ve Akmah adları ile bilinir. Çok bilgili olduğu için de el-Basir (can gözüyle gören) adını almıştır. Çocukluğunda yakalandığı bir hastalıktan, Hatay’a gelen İranlı Bilgin Muhammed Şerif’in çabasıyla kurtuldu. Öğrenimini onun dersleriyle tamamladı. Mantık, Fizik, Yunanca öğrendikten sonra Antakya’dan ayrıldı. Anadolu, Suriye, Filistin ve Mısır’ı gezdi. Mısır’da, zengin bilgi dağarcığındaki ilmi potansiyeli ve hastalıkları iyileştirme yeteneğiyle, kendini sevdirdi. 1599’da Mekke Şerifi Hasan Bin Numay onu Mekke’ye çağırdı. Bir yıl sonra burada öldü.

           Davud-i Antaki, ilimdeki başarılarını gerçek bir ilim atmosferinde yetişmesine borçludur. Özellikle babası onun ilim adamı olması için çok gayret sarf etti ve şefkatle üzerinde durdu. Önce Kur’an-ı Kerimi ezberledi. Mantık ve matematik ilmini ve Yunancayı öğrendi. İslam ve fen ilimlerinde de çalışarak, yetişti. Antakya’dan Kahire’ye gittiği zaman, birçok ilimde söz sahibiydi. Burada çalışmalara başlayarak, tabib ve eczacıların üstadı oldu. Şöhreti dört bir yana yayıldı. On altıncı asırda İslam aleminde onun derecesine ulaşan bir tabib ve eczacı görülmedi. Kendinden önceki tıb ve eczacılık alanındaki alimlerin çalışmalarına esaslı katkılarda bulundu.

           Davud-i Antaki, tıb ilmindeki başarıları sebebiyle “Hakim, mahir, ferid (biricik alim)” gibi lakaplarla anıldı. İlmi çalışmalarında tıbbi konulara daha çok ağırlık verdi ve gerçek bir tıp otoritesi oldu. İnsanlara, hastalıkların tedavi usullerini nezaketle izah eder, sıhhati muhafaza metodlarını öğretir ve pratik esaslarını telkin ederdi.
   
           El-Antaki, sadece tıp ve eczacılık alanındaki çalışmalarla yetinmeyerek, kimya, astronomi, fıkıh ve diğer ilimlerde de ince bilgilerin sahibi olmak için çalıştı. O, ilimleri sınıflandırıyor, tasniflerini yapıyor, konularını ve ana meselelerini belirtiyordu. Ömrünün son zamanlarında gözleri kör oldu.

           Tıb ilmi hakkında şöyle demektedir. “Bu ilme son derece kıymet vermek ve saygı duymak, ehline karşı mütevazi olmak gerekir. Yayılması için de çalışıp gayret göstermelidir. Fakat dikkat edilecek mühim bir husus vardır; o da bu ilmi, alçak, ahlaksız, sadece kendi menfaatini düşünen rezil kimselere kaptırmamaktır. Gayretsiz, himmet ve idealsiz kimseleri bu ilimden uzak tutmalıdır. Eğer buna dikkat edilmezse, hem ahlaksızlık ve yolsuzluklara yol açılmış, hem de nice hastaların ölümüne sebeb olunmuş olur.”
   
           Davud-i Antaki, Tezkiresi’nde eczacılık hakkında şöyle demektedir: “Asrımızdan önce yaşamış olan İslam alimleri, eczacılık ilminde de çok derinleşmişlerdi. İlaç yapılacak çok çeşitli madde tesbit etmişler, bunların tıbbi faydalarını araştırıp bularak ilaç yapma usullerini de belirlemişlerdi. Öyle ki, onların eserlerinin gayet muntazam, sistemli olduğunu açıkça görüyoruz. Sonradan gelenler, irfan yıldızlarından istifadeye ve o uçsuz ilim deryalarından birkaç yudum almaya çalışıyoruz.” Eczacılık sahasında otlardan, hayvanlardan ve kimyevi maddelerin her çeşidinden istifade ederek, bu alanda önemli tesbitlerde bulundu.
Davud-i Antaki birçok eser yazdı. Eserlerinden başlıcaları şunlardır:
   
           Tıp konusundaki eserlerinden:

           1-) Tezkireti Davud el-Antaki ya da Tezkiret-ül-Elbab vel-Camia lil-Ucub-il-Uccab: Tüm islam dünyasında ünlü bir eseridir. Mısır’da yedi kez basılmıştır. Davud-i Antaki, bu eserini bir giriş bölümü ile dört kısım ve netice bölümü şeklinde hazırladı. Giriş bölümünde ilimlerin ve mevzularının tasnifini yaptı. Birinci bölümde, tıbbın temel konularını; ikinci bölümde, eczacılık maddelerinin tesbiti ve izahı ile terkibini; üçüncü bölümde, belli başlı ilaçların hazırlanışını; dördüncü bölümde, hastalıkların tesbit ve teşhisiyle bunlara tatbik edilecek ilaçları ele aldı. Netice bölümünde de tıb ilmiyle ilgili bazı garip hadiselerle latife ve nükteler üzerinde durdu.

           2-) Risale fil-Fasdi vel-Hacamat: Kan aldırmak ve hacamat yaptırma yoluyla yapılan tedavi usullerine dair bir eserdir.

           3-) En-Nüzhet-ül Mübehhece fi Teşhis-il-Ezhan ve

           4-) Ta’dil-il-Emzice: Bu iki eser(3 ve 4), iç ve dış hastalıkların teşhis ve tedavi usuûlleriyle ilgili olup, ayrıca bütün bedeni ve bünyeyi saran hastalıklar ve tedavileri hakkında da bilgi vermektedir.

           5-) Elfiye fi’t-tıb,

           6-) Nüzhet-ül-Ezhan fi Islah-il-Ebdan: Bu eser bir giriş bölümü ile yedi kısım ve bir sonuç bölümünden meydana gelmektedir. Birinci bölümde, tabii hadiseler; ikinci bölümde, insan anatomisi; üçüncü bölümde, hastalıkların oluş sebepleri; dördüncü bölümde, insanın dış yapısının özellikleri; beşinci bölümde, sağlık konusunda tavsiyeler; altıncı bölümde, hastalıkların ayrıntıları; yedinci bölümde ise, bedeni hastalıklar anlatılmaktadır. (i)

           7-) Kifayet ül- Muhtac fi ilm ül-ilac,

           8-) Kitap ül- Behce ve’d- Dürret ül-Müntehabe fi ma sıhha min el- Edviyetül-Mücerrebe,

           9-) Tuhfet ül- Bekriye fi Ahkam ül- İstihman ül- Külliye ve’l- Cüziye öbür tıp kitaplarıdır.

           Mantık üzerine yazdığı eseri:

           10-)Gayet ül- Meram fi’l- Mantık ve’l- Kelam‘dır.

           Aşk üzerine yazdığı eseri ise:

           11-) Tezyin ül- Esvak bi-Tafsili Eşvak ül- Uşşak adlı eseri de aşk üzerinedir.

           Ayrıca felsefe, astronomi, geometri ve psikoloji konularında da eserleri vardır.

*-*-*-

           Al Gafiki

           Kordoba’da doğmuş ve İspanya'da vefat etmiştir. Devrinin en önemli eczacısıdır. Bitkisel ilaçları anlatan çok geniş bir eser kaleme almıştır.
   
*-*-*-

           Akşemseddin Hz.

           Osmanlılar, Anadolu'da yönetimi ele geçirdikten sonra, hem eski sağlık kurumlarını korumuş ve hem de yenilerini inşa etmişlerdir. Ayrıca Osmanlılar döneminde, hekimlik alanında ilerlemeler kaydedilmiştir. Fatih'in hocası Akşemseddin'in, tıbbi bitkilerle ilgilendiği ve hekimlik yaptığı bilinmektedir.

*-*-*-

           Geredeli İshak

           Osmanlılardan Geredeli İshak, “Müntehab-ı Şifayı Tıp” adlı bir eser yayınlamış ve bu eserinde yine tıbbi bitkilerden bahsetmiştir. (i)

           İstanbul'un fethinden sonra Fatih külliyesine ilk darüşşifa kurulmuş, ardından da Kanuni devrinde tıp medresesi geliştirilmiştir. Önceleri hekimler ilaçları yanlarında taşırken, daha sonra dükkanlardan satılması fikrinin benimsenmesi ile Aktar dükkanları çoğalmaya başlamıştır. Bundan sonra meydana gelen, eczacılık ve tıp konusundaki ilerlemelerden bazıları, kronolojik sıraya göre:

           -1802'de ilk eczane Taksim caddesi 49 numarada açılmışdı.
           -1839'da Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane açıldı.
           -1872'de Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye ilk eczacı mezunlarını verdi.
           -1895'de Türkiye'nin ilk eczacısı, Ahmed Hamdi Bey, Zeyrek yokuşunda eczane açtı. 

           Botanik Bilgini, İsviçreli E.Boissier’ in, Anadolu’da bulunan bitkiler üzerine detaylı bilgiler bulunan eserleri mevcuttur. Anadolu’da şifalı bitkiler üzerine ilk araştırmalar, 19. yüzyılda Mektebi-i Tıbbiye-i Şahane adlı tıp mektebinde başlamıştır. Anadolu toprakları, 15.000’e yakın bitki çeşidini barındırmasıyla, dünyanın en zengin bitki varlığına sahip ülkelerin başında gelmektedir. Anadolu’da çok zengin bitki varlığı mevcuttur. Tarih boyunca gelip geçen tüm medeniyetler, bu zengin bitki varlığından faydalanmışlardır.

           Dünyada, “alternatif tıp” adı altında, birçok memlekette, çalışmalar hızlanarak devam etmekte, şifalı bitkilerle tedavi yöntemleri geliştirilmekte ve insanlığın hizmetine sunulmaktadır. Bu durum karşısında doktorlarımızın da, alternatif tıp konularında tecrübe kazanmak üzere kendilerini yetiştirme yönünde adım atmaları, ülkemiz ve şifa bekleyen insanlarımız açısından önem arz etmektedir. İlmi veriler esas alınarak ve laboratuarlarda yapılan ilmi araştırmalarla destekli, şifalı bitki formüllerinin, tıpta kullanımının yaygınlaştırılması, çoğu ülkede, ön plana çıkmaktadır. (s)

           İlaç endüstrisinin geliştirmiş olduğu ilaçların hemen hemen dörtte birinin, ana maddesi veya yardımcı etken maddelerinin bitkisel yönden izole edilebilir olması, konunun bilimsel olarak ele alındığının başlıca delillerinden biridir. Alternatif tıp adı altında, bitkisel tedavi yöntemlerinin yaygınlaşmasındaki başlıca sebep, sentetik kaynaklı etken maddelerin bazılarında, yan etkilerinin ilmen tespit edilmiş olmasıdır. Neticede de, binlerce yıldır kullanılan şifalı bitkilerin çok iyi tanınmasından ve ayrıca, özelliklerinin günümüzde bilimsel araştırmalarla ve laboratuar analizleri ile desteklenmesinden dolayı, kullanım alanları hızla artmaktadır. Sentetik ilaçların yan etkileri, kullanıldıktan sonra, zamanla ortaya çıkmakta ve vücuda onarılması imkansız bir takım zararlar vermektedir. Şifalı bitkilerin uzman kişilerce ve uygun dozlarda kullanılması durumunda, birden fazla iyileştirici özelliklerine karşılık, sentetik unsurların fazlası ile yan etkilerinin bulunması ve bu yan etkilerinin giderilebilmesi için de antibiyotikler ve vitaminler gibi, ilave bir takım ilaçların alınmasına da ihtiyaç duyulmaktadır. (is)

           Şifalı bitkilerin etken maddelerinin formülleri, (İstanbul Tıp Fakültesine bağlı olarak kurulan eczacılık okulunun öğretim programına, 1909 yılında, bitkisel ilaçları öğretmek amacıyla, “Farmakognozi” ismi altında bir ders konulmuştur.) farmakognozi ana bilim dalının ders kitapları içerisine girmeye devam etmektedir. Ülkemizde de, çok fazla şifalı bitki satan işyerleri açılmaktadır. Şifalı bitkilere rağbet artmaktadır. Zira hastalıklar artmakta, çaresiz insanlar, buldukları her fırsatı değerlendirmek durumunda kalmaktadırlar. Bütün bu gelişmelere paralel olarak, Sağlık Bakanlığımız bu konulara el atarak, şifalı bitkiler konusunda tecrübe sahibi bir Profesörümüzün ifade ettiği gibi, “Sağlık Bakanlığı bünyesinde alternatif tıp kurullarının oluşturulması” olgusunu geciktirmemelidir. Daha fazla savsaklandığında, bu konuda geç kalmış olacağımızın bilincine mutlaka varılmalıdır. Bu konuda uzmanlaşacak tıp doktorlarımızın oluşturacakları kurullarımızın, bir an önce kurulması, zaruret haline gelmiştir. Vakit geçmektedir. Daha fazla geç kalınmamalıdır. Önümüzdeki bir iki yıl içerisinde çalışmaların hızlandırılmasını, bu konulara daha fazla önem verilmesini, alternatif tıp ile ilgili konularda daha fazla ödenek ayrılmasını temenni etmekteyiz.

           Saygılarımla... 02.09.2011
« Son Düzenleme: Ocak 13, 2014, 12:12:42 ÖÖ Gönderen: is »