CUMA HUTBELERİ
Câmilerde imamlar cuma namazları için vaaz hazırlar; çevrede olan bitenin haberleri ile, cemaati haberdar ederlerdi. Çocukluğumun vaizlerini hatırlıyorum da, ne "eli öpülesi" imamlar/ müezzinlerdi. İmam rahatsızlanınca müezzin efendi kürsüye geçer, Cuma namazlarını kıldırırdı. Vaaz verilecekse, vaaz ederdi. Kur' an okumaları bile huşû içinde olurdu.
Alibey Câmii' nin imam ve müezzinleri de birbirinden değerli sesleri ve kıraatleri ile, namazların en az yarım saat öncesinde Kur' ân- ı Kerîm okumaya başlarlar. Ezan okunurken "El Fâtiha" diyerek Fâtiha okuyan cemaatin namaza kalkmasını sağlarlardı. Namaz bittikten sonra da huşû içerisinde tevekkülle beklerler. Açıktan değil, gizlice göz gezdirirler. Son cemaatin çıkmasını beklerler. En son çıkan imam ile müezzinler olurdu. Bir câminin(ilini ve câmi adını vermeyeceğim.) imamının Fâtiha dedikten sonra, apar topar, hatta cemaati aralayarak, cübbesini de cematın yüzüne savurarak, çıktığını gördüğümde şaşırmıştım. Yanımda ki cemaatten bir kaç kişiye:
-Bizim çocukluğumuzda eski zaman imamları cemaatin sonunda çıkardı. Dedim. Güldüler. "O imam ve müezzinler eski zamanda kaldı. Şimdilerde o imam ve müezzinleri kolay kolay bulamazsın. Belki bir kaçına bazı câmilerde rastlayabilirsen ne âlâ." Dediler. Neden bu şekilde apar topar çıktığını da:
-Bu imamın taksi durağında taksisi var onu çalıştırmaya gidiyor dediler. Takdir sayın Diyanet yetkililerinindir.
Eski zamanlarda, günlük namazlar öncesi, imamlar hazırlanırlar. Konuları çevreden seçmek suretiyle, gündelik konulara vâkıf olmuş görevliler olarak, çevrede bulunan yanlışlara parmak basmak suretiyle, vaazlarında bu konuları gündeme getirerek, namaz vaktine kadar cemaatin aydınlatılmasına yardımcı olurlar. Dini kuralları da dikkatle ve titizlikle kitaplardan araştırarak, yanlış gidişata bir parçacık engel olmaya çalışırlar. Rahmetlik olan müftümüz, bir çok dosyası için hâkim karşısına çıkan tipten vaizlerdendi. Ancak hiç birinden hüküm giymedi. Zira dinî kuralların gereğini yaptığını ileri sürerek kendini savunduğu için, hiç hüküm giymeden görevini tamam etmiştir. Emekliliğe yüzünün akı ile hak kazanmıştır.
Çalışan, araştıran, gündemi çevresindeki konulardan seçen imamlar, bu günlerde kalmamıştır. Zira Diyanet teşkilâtı hazırladığı vaaz konularını tüm memleket imamlarına tek elden, bilgisayarlar vasıtası ile göndermekte, memleket sathında tüm camilerde(toplam 89259 câmi- 2019 verilerine göre) aynı konular işlenmektedir. Bu tarz bir vaaz sisteminde, kendini yetiştiren, gayret gösteren imamlar kalmamıştır
(toplam imam, müezzin ve kayyum ve vâizler 128 469- 2020 rakamları ile)
desek, doğru olmaz mı? Elbette doğru olur. Zira insanlar olarak, yapımızda, gevşeme vardır. Mecbur değilse, araştırmaya, daha çok öğrenmeye meyil etmeme vardır.
Çocukluğumun imamları, müezzinleri, Allah cümlesine rahmet etsin, çoğunluğu Hakk' ın rahmetine kavuştu. Bizlerin zamanında bulunamamış yeni nesil cemaatler, sizin gibi imam ve müezzinlerin
(görevlerini bi hakkın yerine getiren o zamanın imam ve müezzinlerinin)
güzelliklerini geçmişte kalmış olmalarından dolayı, yeni nesil olarak, bizlerin anlatımıyla bileceklerdir. Anlatalım ki, bir zamanlar bu güzellikleri yaşamış, vaazlarıyla ve okudukları gönlümüze hoş gelen kıraatleriyle, ne güzelliklere imza attıklarını yeni nesiller bilsinler.
ONLARDAN ÇOĞUNU, GÜNAH İŞLEMEDE, DÜŞMANLIKTA VE HARAM YEMEDE YARIŞ EDERKEN GÖRÜRSÜN:
5. Mâide Sûresi 62. Âyet- i Kerîme(119. Sayfa):
“62- Onlardan çoğunu, günah işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları şeyler ne kötüdür!”
GERÇEK DİNDARLARIN VE DİN BİLGİNLERİNİN, ONLARI GÜNAH OLAN BİR SÖZ SÖYLEMEKTEN VE HARAM YEMEKTEN MEN ETMELERİ GEREKMEZ MİYDİ? YAPTIKLARI ŞEY NE KÖTÜDÜR!:
5. Mâide Sûresi 63. Âyet- i Kerîme(119. Sayfa):
“63- Gerçek dindarların ve din bilginlerinin, onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür!” (Elmalılı Ahmed Hamdi Yazır Meâli)
Bu Âyet' te, gerçek dindarlar ve din bilginleri uyarılmaktadırlar. Demek ki, gerçek Mü' min kimselerle, din bilginlerinin ikazlarını yaparak, insanları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri, gerçek dindarlar ve din bilginlerinin üzerlerine, bir borçtur. Bu görevi yapmamaları, kötü bir şey yaptıklarına delil olmaktadır ki; "gerçek dindarların" ve "din bilginlerinin" görevlerini yapmadıklarında, Allah, Âyet' inde, "Yaptıkları şey ne kötüdür!" demek suretiyle, bu Âyet' i ile uyarmaktadır. Bu Âyet' in muhatabı olmamak için, görev addettiğimiz uyarma işini yapmak üzere, bu satırları yazmaktayız. Allah her şeyi en iyi bilen' dir.
Böylece, kendini yetiştirme imkânı olmayan, sadece elindeki vaazları okuyarak, günlerini dolduran görevlilere, mesuliyetlerini bizlerin hatırlatması gerekir. Emr- i bil ma' ruf ve nehy- i anil münker görevimizi böylece yapmış sayılabiliriz.
İmamlar önder olması gereken kimselerdir. Önder olacaklar ki, cemaatin önüne, imam olarak geçmeyi hak etsinler. Ancak zamanımızda, önderlik bir tarafa, suya sabuna dokunmadan yaşayabilmekte, ezan okunduğunda camiye gelebilmektedirler.
Günde toplam görevi bir kaç saati geçmeyen imamlarımızın memur statüsünde olmaları hasebiyle, mesaileri içinde, devamlı câmilerde, cemaatlerine dinî eğitim vermeleri gerekmektedir. Bu memuriyetlerinin bir gereğidir. Memuriyette genel olarak bu böyledir. Bu gayret şahısların insafına kalmamalı, Diyanet teşkilâtı bu düzenlemeleri yaparak; imamların ve cemaat olarak câmilerimize gelen cemaatin, okutulmaları, dinî ilimleri öğrenmeleri için teşvik edici kurslar düzenlemelerini sağlamaları gerekmektedir.
Kazancımızın, hak edilip edilmemesi konusunun, şahısların kendi gönüllerinde gündeme getirilmesi gerekmektedir. Mantık sahibi her insan bilir ki, emeksiz kazanç helâl değildir.
Ey imamlar, müezzinler. Kendinizi yetiştirin ki, imamlığa hak kazanasınız. Müezzinliğe hazırlanın, "en iyi ben okuyacağım" düşüncesiyle hareket ediniz ki, ezanın güzelliğini terennüm edebilesiniz. Bulunduğum yerde, bir müezzin. Öyle bir ses var ki, yarışmada olsa, "in aşağı" diyecek çok kişi olacaktır. Ancak mikrofon verilip "ezan oku" denmiş. O da okuyup; görevini yerine getiriyor. Yapacak bir şey yok değil. Yapacak bir şey var. Diyanet işleri bunları imtihan etmiyor mu? Sesin müsait değil demiyorlar mı? Tamam. Bu kişinin bulunduğu yerde vaziyeti idare edecek emekli olmuş çok güzel sesli, imamlar, kendileri okumak suretiyle, bu müezzine fırsat vermiyorlar. Doğru da yapıyorlar. Ne diyebiliriz. İsteyen okuyor. Mesele yok. Ancak Diyanet teşkilâtı bunların tespitini yaparak; daha iyiye, daha güzel okumaya yöneltmek, Diyanetin görevi olsa gerektir.
Haydi iş başına Sayın Yetkililer!
İkaz kardeşinizden, tedbir siz görevlilerden.
Saygılarımla... 25.08.2020 23:32