Gönderen Konu: ATASÖZLERİMİZ/ VECİZELER/ GÜZEL SÖZLER/ TEKERLEMELER(3)  (Okunma sayısı 28077 defa)

is

  • Ziyaretçi
ATASÖZLERİMİZ/ VECİZELER/ GÜZEL SÖZLER/ TEKERLEMELER(3)
« : Haziran 10, 2009, 06:57:42 ÖS »
ATASÖZLERİMİZ/ VECİZELER/ GÜZEL SÖZLER/ TEKERLEMELER(3)

           Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.

           Bu atasözünün temelinde yatan ana fikir; hiç kimsenin fikri potansiyelinin/ hareket tarzlarının, yalnız başına olduğunda şekillenmesi gibi şekillenemeyeceğidir. Zira hiç kimse yalnız yaşamamaktadır. Herkes çevresindekilerden etkilenerek, bir takım huylar/ farklı yaşama standartları alırlar. Yaşantılarının yönünü şu veya bu tarafa çevirecek olan tesirlere maruz kalırlar. Neticede, şahısların gelişmeleri esnasında bir takım tesirlerle fikri potansiyellerini/ hareket tarzlarını şekillendirmeleri esnasında, çevresinde bulunan arkadaşlarının, bu kimseye olan tesirleri tartışılmaz. Hiçbir genç, ben arkadaşlarımdan etkilenmem diyemez. Bunun birçok örneğini, herkes, her zaman ve her yerde görebilir. Etkilenmemenin mümkün olmadığı kanaatine de bu gözlemlerle varabilir.

           Elbette yukarıdaki atasözü, herkesin arkadaşından menfi veya müspet yönde(olumlu ya da olumsuz yönde) etkilenebilecekleri kaidesini koymaktadır. Çirkin hareketler içerisinde olanların arkadaşlarının çirkin; güzel hareketler içerisinde olanların arkadaşlarının güzel oldukları ifade edilmektedir.

           Kendi düşünce potansiyelinde güzellikleri bulmuş bir gencin, arkadaşlarından menfi yönde etkilenmelerini düşünmek hata olur. Zira şahsiyeti oturmuş; ne yaptığını bilen durumdaki gencin arkadaşlarından, menfi yönde etkilenmelerini düşünmek, genel anlamda yanlıştır. Bilakis, bu gencin arkadaşlarına müspet yönde tesirleri söz konusudur. Onların yanlışlarında, ikaz ederek, doğru olanı arkadaşlarına tavsiye edebilme potansiyellerini kullanabilmeleri, çok olumlu bir hareket tarzları olarak yaşantıları içerisinde yerini alır. Bu duruma da kimsenin itirazı olamaz.

*-*-*-

           Köpekle dalaşmaktansa; çalıyı dolanmak evladır(daha doğrudur).

           Bu sözde saklı olan asıl mana, insanların yanlışlarla boğuşmasının doğru olmadığıdır. Diğer bir ifade ile, yanlış yerlerde, yanlış kimselerle bulunmamanın daha doğru olacağı genel kaidesinin ata sözü olarak ifadesidir.

*-*-*-

           Boğaz kırk boğumdur. Düşünerek konuş.

           Aceleyle ve öfkeyle söylenmiş sözlerde genellikle kırıcı olma; karşı tarafın duygu ve düşüncelerini bilmeden, yaptığı işlerin yanlışlığını ortaya koyarak, karşı tarafı yanlış değerlendirme sonuçları çıkabilir ki, bu da dostlarımızı, yakınlarımızı, arkadaşlarımızı kaybetme ve bizlerin yalnızlığa düşmesi gibi mahzurları doğurabilir.

*-*-*-

           Taş ol da, baş yar.

           Burada ön plana çıkarılmak istenen, genellikle, bu sözün muhatabı olan kimselerde, bir iş yapma gayretlerinin bulunmaması sonucu, bu kimselerin gayrete getirilmesi için söylendiği akla gelmektedir. Yoksa baş yarılması, mecazi anlamda kullanılmış olup; bir işe yarama, tembel tembel oturmamak için gayretle bir şeylerin yapılmasına vesile olmak anlamına gelmektedir.

           Bilindiği üzere bir taş ile baş yarılması, insanlara yakışmayan bir davranıştır. Böyle bir harekette bulunmayı, hiç kimse bir diğerine tavsiye etmez. Ancak, iş yapmadan oturma durumunda olan, bilhassa tembel kişilerin yanlış olmakla birlikte, böyle bir eylemde bulunmalarının istenmesi, bu kimselerin oturmalarından; iş yapmamalarından, çevresindekilerin ne kadar sıkıldıklarını anlamamız gerektiğine işaret eden mecazi bir anlam taşır. Mecazi anlamların kullanılması esnasında yapılan teşbihler(benzetmeler) için atasözleri mahiyetinde olan:

“Teşbihte hata olmaz” cümlesi, durumu ne güzel ifade etmektedir.

*-*-*-

           Bir kesere sap ol da; ne olursan ol.

           Bir keserde bulunan sap, kırk yılda bir, tahtaların yontulması işlerinde, ya da bir tahtaya çakılmış bir çivinin sökülmesi esnasında kullanılmak üzere takılmıştır. Bu işlemlerin yapılmaması halinde, atölyenizin/ odanızın bir köşesinde duracak, zamanı gelinceye kadar, belki günler; belki de aylar geçecektir.

           Bu atasözünde, hitap edilen kişiye, boş durmamasını, işe yaraması için çalışmasını öğütlerken; zaman zaman kullanılma durumunda olan bir keserin sapı kadar dahi işe yaraması durumunda, şimdiki durumundan daha değerli olacağı, işe yarayacağı ifade edilmektedir.

*-*-*-

           Yağına kıymayan, katmeri yoz yer.

           Yemek yaparken ya da börek/ çörek, katmer açarken yağlamanın önemi anlatılmakta; bu söz, cimri tabiatlı kimselere nasihat manasını taşımaktadır. Bilindiği üzere cimri kimseler, kullandıkları yardımcı malzemelerine kıyamadıkları için, yaptıkları börek/ çöreklerinin az yağlanması sonucu, yavan tabir edebileceğimiz bir ürün ortaya çıkar. Kuru kuru yenilen bir böreğin de zevki olmaz. Hiç kimse yavan börek yeme sevdalısı değildir. İsraf etmeden, tasarrufa riayet ederek yapılan börek/ çöreklerin daha lezzetli olduğu malumunuzdur. Bu nedenle “yeteri kadar”, ya da “üretim teknolojisinin gerektirdiği kadar” ifadesi, işte bu zevkle yenilebilecek yiyeceklerin habercisi gibi görünmektedir. Ancak burada börek/ çörekten söz edilmiş görünse de, aslında, yaşamın her safhasında ve her konusunda, bu güzel atasözünden, yapacağımız işlerin tadında, zamanında ve kaliteli olarak yapılması manasının çıkarılması gerekir.

           Bir fayans ustası düşününüz. Fayans ortasına mala ile attığı bir miktar harcı, tüm fayans yüzeyine yaymadan, fayansın yapışmasını sağlamaya çalışırsa; bu fayansın, bir müddet sonra, kenarlarından kırılmaya başladığı gözlenebilecektir. Ustalıkta asıl olan, ustalığın gereği olarak, fayansın altında, harçsız bir santim boşluğun dahi kalmadan yapıştırılmasıdır. Her konuda işin gereği gibi, sağlam ve kullanışlı yapılması esas olmalıdır. Çoğu kimsenin başı alt kattaki komşuları ile derttedir. Zira devamlı akan banyo/ tuvaletlerin aşağı katlara verdikleri zararları bir türlü bitirilememektedir. Gerçek bir usta gözü ile baktığımızda; bilhassa rögarların yerleştirilmesinde hatalar yapılmakta, bu da komşuların birbirleri ile muzdarip yaşamalarına sebep olmaktadır. Bu güzel atasözünde konu edilen "yağına kıyma" benzetmesini, rögar kapağını beton içerisine yerleştirirken de tatbik edebilmeliyiz ki, lezzetiyle yenilecek börek/ çörek misalinde olduğu gibi, rögarlarda sorun yaşanmaması da yağı kıvamında konulmuş börekler gibi, sürtüşmeler, komşuları muzdarip hale getirmelerin önüne geçecektir.

*-*-*-

           Ölü evinde ağlamayı; düğün evinde gülmeyi bil.

           Ölü evinde ağlanır. Düğün evinde oynanır. Bu genel kaidedir. Bu atasözünden anlaşılması gereken ise:

           Uyarılan/ tembihlenen kimsenin, genel olarak, ne yaptığını bilmeyen bir kimse olması nedeniyle, uyarılmaya çalışılmasının gündeme taşınmasıdır. İnsanlar, her hareketini gerektiği yerde, gerektiği kadar yapmalıdırlar. İnsanların lüzumsuz hareketlerle, normal davranışlardan çok farklı olarak yaptıkları hareketlerinin, ölü evinde gülen, düğün evinde ağlayan bir kimsenin hareketlerine benzetilmesi yanlış değildir. Halk tabiriyle, yerinde yapılmayan hareketler, diğer insanlara tuhaf gelir. Bu nedenle nerede nasıl davranılacağının, küçük yaştan öğretilmesi, yanlış davranışlardan kaçınılmasının öğütlenmesi gerekir.

*-*-*-

           “Dilin dursun. Başın ihsan bulsun.”

           İnsanı vezir de eden; rezilde eden dilidir. Bu doğru bir hükümdür. Tüm insanlara nasihat edenlerin söylediği söz:

           “Diliniz durursa; başınız ihsan bulur” anlamına gelen sözlerle, dilin afetlerine/ felaketlerine işaret ederler. Bu nedenle insanlar arasında konuşmayı bilmenin önemi büyüktür. İnsanlar arasında huzurla ve mutlu yaşayabilmenin şartlarından biri de diline sahip olmaktır. Hacı Bektaşi Veli’nin, “Eline, diline, beline sahip ol” sözü bir ömür boyu insanların sahip olabileceği, öğütlerin özetini, bir tek cümlede toplar. İnsanların ellerine, dillerine, bellerine sahip olmalarıyla, birçok yanlış yollardan geri dönmeleri söz konusudur. Dile sahip olmak için insanların sabırla, hareketlerini kontrol edebilme yollarını öğrenmeleri şarttır. Bunu başarabildikleri ölçüde, ne bir insanın gönlünü kırarlar; ne de yanlış yaptıkları işlerden dolayı üzüntüye kapılırlar. Cemiyet içerisinde yaşarken huzur bulmak için, insanların dillerine sahip olmaları ilk şarttır.

*-*-*-

           İki çıplak bir hamama yakışır.

           Genel olarak, fakir erkek ve kız tarafının evliliklerinde, aile içerisinde, varlıkları fazla olmayan eşlerin, birbirlerine ya da diğer şahıslara söyledikleri(genellikle şaka mahiyetinde) sözlerden biridir. Çevrelerinde evlenmek için niyet eden kimselerin mal varlıkları fazla değilse; bu sözle, komşuların ya da aile büyüklerinin ikaz edilmesi gündeme getirilir. İkaz mahiyetinde, bu evliliğin iki fakir arasında olacağı, sorunların bu aileden eksik olmayacağı gibi konuları gündeme getirmek suretiyle, bir noktada, özellikle kız evinin, fakir bir gence kızlarını vermemeleri konusunda uyarılması görevlerini yaptıklarını varsayarlar. Bu sözün, gerçek hayatta yer bulması sonucu, çalışan bayanlarla evliliği isteyen erkeklerin çoğaldığı bir gerçektir.   

*-*-*-

           İçki, şişede durduğu gibi durmaz.

           Doğrudur. İçki şişede durduğu gibi durmaz. Bilhassa insanların beyin hücrelerine tesir ettiği için, içen kimselerin bazı hareketlerinin kısıtlanmasına, bazı hareketlerinde aşırı ataklığa yol açabilir. İçki içen kimselerden bir kısmı, yapamadıkları cesaret isteyen işleri, içtikten sonra denemeye kalkarlar. Kendilerini psikolojik yapılarında meydana gelen abartılı düşüncelerden kurtaramazlar. Olduklarından fazla cesaretli oldukları hissine kapılırlar. Güçlerinin çok üstünde güç denemelerini yapmaktan çekinmez hale gelirler. Netice itibariyle, içkiyi, bilhassa fazla kaçıranlar, kendi potansiyellerinin farkında olmaktan çok uzaktırlar.

*-*-*-

           Keller, körler, sağırlar, birbirini ağırlar.
           (Keller, yağırlar, birbirini ağırlar.)

           İnsanların bir kısmı, kendilerine yakın görünen kimselerle, daha çabuk senli benli olurlar. Bu nedenle de birbirlerine karşı münasebetlerinde olsun, birbirlerine toleranslarında olsun; daima birbirlerinin yanlarında yer aldıklarının görüntüsünü verirler. Dışarıdan bu kimselere bakıldığında, birbirlerinin açıklarını kapatan, yanlışlarını görmezden gelen, yapılan hatalarını affeden görüntüleriyle de, diğer insanlara nazaran daha yakın durduklarını anlatmak isterler. 

*-*-*-

           Gelenin azı olmaz, koca kızın nazı olmaz.

           Bir yerden gelir elde ederken, bilhassa bağış/ hediye olarak gelen bir eşya, bir değere sahip malzemeye karşı, küçültücü bir tavırla bakılarak azımsanmaması öğütlenmektedir. Gelir olarak elde edilen ayni/ nakdi; mal/ varlıkların miktarının azımsanmasının yanlışlığının ortaya konulduğu bu güzel söze, kuvvetlendirici olarak; evde kalmış, kocamış kızın, evlilik için gelen adaylara naz etmemesi gerektiği eklenmiştir. Bu atasözünde, insanların her konuda hadlerini bilmelerinin gerekliliği vurgulanmıştır. Bu sözün varmak istediği asıl nokta, elde edilenlerin küçümsenmemesinin şart olduğudur.

*-*-*-

           Elden gelen azık olmaz;
             O da vaktinde bulunmaz.


           Hiç kimse, bir başkasının ianesi(yardımı) ile yaşamaya niyet etmemelidir. Zira yabancılardan gelen yardımların devamlı olmadığı, bir müddet sonra bu yardımların kesilebileceğinin herkes tarafından bilinmesi gerekir. İnsan az da olsa kendi kazancından daha güzel bir geçim yolu bulamaz. Az kazanılması önemli değildir. Kendi kazancının devamlı olmasının sağlanması/ bilinmesinin önemli olduğudur. Dışarıdan gelecek bir yardımla yaşamaya kalkışılmamalı; yerine göre vaktinde gelemeyecek olan bir yardıma özenilmemelidir.

*-*-*-

           Çok söyleme arsız edersin.
             Aç bırakma hırsız edersin.


           Çok söylenen sözlerin insanlar üzerinde yılgınlık yaptığı, ne kadar fazla söylenirse, o kadar fazla tepkiyle karşılanacağı belirtilen bu atasözünde, aç bırakılan kimselerin de yanlış yollara sapabilecekleri düşüncesiyle, karşımızdaki kimselere çok söz söylemenin; insanların açlık sınırlarını zorlamanın yanlış olduğu belirtilmektedir. Gerçek hayatta da bu böyle değil midir? Çocuklarımıza nasihatin dozunu kaçırdığımız andan itibaren, tepkili bir çocuk karşımızda yer almaya başlar. Denilenin aksini yapmak için fırsat kollarlar. Terbiye etmek maksadıyla aç bırakılan çocuklarımızın da, hırsızlığa kadar gidebilecek yanlışlara yönelebilecekleri bilinmeli; buna göre aşırı zorlamalardan kaçınılmalıdır.

           Saygılarımla...

           DEVAMI: ATASÖZLERİMİZ/ VECİZELER/ GÜZEL SÖZLER/ TEKERLEMELER(4)' DEDİR.
« Son Düzenleme: Ekim 30, 2014, 12:16:04 ÖS Gönderen: is »